ISSN: 0377-9777 / e-ISSN: 1308-2523
Turkish Bulletin of Hygiene and Experimental Biology - Turk Hij Den Biyol Derg: 70 (4)
Volume: 70  Issue: 4 - 2013
FULL JOURNAL
1.TBHEB 2013-4 Vol 70 Full Printed Journal
Murat DUMAN
doi: 10.5505/TurkHijyen.2013.00377  Pages 174 - 226
Abstract |Full Text PDF

RESEARCH ARTICLE
2.Evaluation of Candida strains isolated from clinical specimens
Hafize Sav, Gonca Demir, Mustafa Altay Atalay, Ayşe Nedret Koç
doi: 10.5505/TurkHijyen.2013.37267  Pages 175 - 180
AMAÇ: Candida türleri kritik hastalarda en önemli patojendir ve epidemiyolojisi sürekli değişmektedir. Candida albicans enfeksiyona neden olan türler arasında halen en sık görülen patojen olmakla beraber diğer Candida türlerinin de oranı artmaktadır. Son yıllarda albicans dışındaki diğer Candida’larla oluşan enfeksiyonlardaki artış ve antifugallare direnç gelişmesi Candida türlerinin oluşturduğu enfeksiyonlardan izole edilen etkenlerin tür düzeyinde tanımlanmasında önem kazanmıştır. Bu çalışmada çeşitli klinik örneklerden izole edilen Candida türlerinin tanımlanması amaçlanmıştır.

YÖNTEMLER: Ocak 2011 - Haziran 2012 tarihleri arasında 3905 klinik örnekten Candida türleri izole edilmiştir. Candida türlerinin tanımlanmasında germ tüp testi, Cornmeal-Tween 80 agarda üreme ve klamidospor oluşumu, pseudohif bulunuşu, karbonhidrat fermantasyon ve asimilasyon testleri, üreaz testi, nitrat testi çalışılmıştır.

BULGULAR: Sonuç olarak 3905 klinik örnekten 1122 Candida türü izole edildi. Klinik örneklerin dağılımı şöyledir; 556 (%49,6) bronkoalveolar lavaj (BAL), 271 (%24,2) balgam, 114 (%10,2) kan kültürü, 51 (%4,6) vaginal sürüntü, 50 (%4,4) idrar, 30 (%2,6) doku, 22 (%1,9) endotrakeal trakeal aspirat (ETA), dokuz (%0,80) plevral mai, altı (%0,53) periton sıvısı, dört(%0,35) mide açlık sıvısı (MAS), üç (%0,28) gaita, iki (%0,18) apse, üç (%0,26) tırnak ve bir (%0,10) de beyin omurilik sıvısı (BOS).Bu klinik örneklerden 848 (%75,6) C. albicans, 143 (%12,8) C. glabrata, 40 (%3,57) C. parapsilosis, 33 (%2,94) C. krusei, 33 (%2,94) C. kefyr, 19(%1,7) C. tropicalis suşları izole edilmiştir. Diğer suşlarda C. lusitania, C. lipolytica, C. norvegensis, C. pelliculosa ve C. zeylanoides olarak tanımlanmıştır.

SONUÇ: Hastanemizde tanımlanan Candida izolatları arasında C. albicans’ın halen en sık izole edilen tür olduğu, bununla birlikte albicans dışı türlerde de zamanla artış olduğu kanısına varılmıştır.

OBJECTIVE: Candida spp. are the most important pathogens in critically ill patients and the epidemiology is changing. While Candida albicans remains the predominant pathogen, the proportion of infection caused by other species of Candida continues to increase. In recent years, due to the increase in incidence of infections with non-albicans strains and the development of resistance to antifungals, identification of Candida strains to species level gained significant importance.The aim of this study was to identify Candida strain isolated from various clinical specimens.

METHODS: January 2011 to June 2012, Candida strains were isolated from 3905 clinical specimen. In identification of Candida species that were isolated, germ tube test, growth in Cornmeal-Tween 80 agar and formation of clamydospore, presence of pseudohyphae, carbonhytrate fermentation and assimilation tests, and the test of nitrate were studied.
RESULTS: Finally 1122 Candida strains were isolated from 3905 various clinical specimens. The distribution of clinical specimens were as fallows: 556 from bronchoalveolar lavage (49.6%), 271 from sputum (24.2%), 114 from blood (10.2%), 51 vaginal swabs (4.6%), 50 from urine (4.4%), 30 from tissue (2.6%), 22 from endotracheal tracheal aspirate (ETA) (1.9%), nine from pleural mai (0.80%), six from peritoneal fluid (0.53%), four from gastric fluid(0.35%),three from stool(0.28%),two from abscess (0.18%),three from nail (0.26%), one from cerebrospinal fluid (0.10%). From these clinical samples 848 C. albicans (75.6%), 143 C. glabrata (12.8%), 40 C. parapsilosis, (3.57%), 33 C. krusei (2.94%), 33 C. kefyr (2.94%), 19 C. tropicalis (1.7%) were isolated. Other strains were identified as C. lusitania, C. lipolytica, C. norvegensis, C. pelliculosa ve C. zeylanoides.
CONCLUSION: It was concluded that C.albicans has still been the most frequent species among Candida isolates of in our hospital; however, the incidence of non-albicans species have increased.

3.The clinical and microbiological evaluation of Sphingomonas paucimobilis strains isolated at our hospital
Mürşide Tunçel Başoğlu, Gulfem Ece, Tayfun Adanır
doi: 10.5505/TurkHijyen.2013.26818  Pages 181 - 184
AMAÇ: Sphingomonas paucimobilis aerop, nonfermentatif, sarı pigment oluşturan, sporsuz, Gram negatif basildir. Doğada ve hastane ortamında yaygın olarak bulunan S. paucimobilis’in distile sular, hemodiyaliz sıvıları, steril ilaç solusyonlarının kontaminasyonuyla ciddi enfeksiyonlara neden olduğu gösterilmiştir. Çalışmamızda hastanemizin çeşitli birimlerinden izole edilen S. paucimobilis suşlarının klinik ve mikrobiyolojik açıdan değerlendirilmesi amaçlandı.

YÖNTEMLER: Hastanemizin çeşitli birimlerinde yatarak tedavi gören hastaların solunum yolu, idrar, yara ve kan örneklerinden soyutlanan 11 S. paucimobilis izolatı klinik ve mikrobiyolojik açıdan incelendi. İzolatların identifikasyonu ve antibiyotik duyarlılıkları otomatize Vitek 2.0 sistemi (Biomerieux, Fransa) ile yapıldı.

BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların yedisinin trakeal sekresyonundan, ikisinin idrar birinin yara, birinin kan, örneğinden S. paucimobilis üredi. Suşların beşi Anestezi Yoğun Bakım, ikisi Göğüs Hastalıkları, biri Dermatoloji, biri Hematoloji, biri Çocuk Cerrahisi ve biri de Acil Tıp biriminden izole edildi. Hastaların ikisi erkek ve dokuzu kadın olup yaşları 1-83 arasında değişmekteydi (ort.42). İzolatların 10’u sulbaktam/sefaperazona, dokuzu siprofloksasiline, yedisi sefepime, altısı seftazidim, meropenem, imipenem ve tazobaktam/piperasiline, dördü amikasin ve gentamisine dirençli bulundu.
SONUÇ: S. paucimobilis ile meydana gelen enfeksiyonların genellikle immunsuprese hasta grubunda meydana geldiği gösterilmiştir. Çalışmamızda S. paucimobilis üremesi olan hastaların büyük bölümünün entübe ve yoğun bakım desteğinde olduğu görüldü. Sürveyans kültürleri alınmasına rağmen kaynak saptanamadı. Bağışıklık sistemi baskılanmasının enfeksiyona yatkınlığı arttırabileceğini düşünmekteyiz. Sonuç olarak çalışmamızda toplum ve hastane kaynaklı nadir bir enfeksiyon etkeni olan S. paucimobilis’in özellikle yoğun bakım birimlerinde salgınlara neden olabileceği ve etkin tedavi için antibiyotik duyarlılığının çalışılması gerektiği vurgulanmak istendi.

OBJECTIVE: Sphingomonas paucimobilis is a Gram negative bacil that is aerobic, nonfermentative yellow pigment forming and has no spore formation. It is prevalent in nature and hospital settings and it is reported that severe infections due to contaminated distilled water, hemodialysis fluid and sterile drug solutions can take place. The aim of our study was to evaluate the clinical and microbiological aspect of the S. paucimobilis strains isolated at various departments of our hospital.

METHODS: Eleven S. paucimobilis strains isolated from respiratory system, urine, wound and blood specimens at various medical departments of our hospital were evaluated in clinical and microbiological aspect. The identification and antimicrobial susceptibility of the isolates were studied by automatized Vitek version 2.0 (Biomerieux, France).

RESULTS: S. paucimobilis was isolated from seven tracheal secretion samples, one wound, one blood culture, and two urine samples. Five isolates were from Anesthesiology and Reanimation Unit, two from Chest Diseases, one from Hematology, one from Dermatology, one from Emergency Department and one isolate was from Pediatric Surgery Department. Two patients were male and nine (81.8%) were female. The age ranged between 1-83(mean 42). Ten of the isolates were resistant to sulbactam/cefaperazone, nine to ciprofloxacin, seven to cefepime, six to ceftazidime, meropenem, and tazobactam/piperacillin, four to amikacine and gentamycine. The demographic data of the patients revealed comorbidities and hospitalization at intensive care unit were present.

CONCLUSION: The infections due to S. paucimobilis are reported mostly among immunsuppressed patients. In our study the patients who were entubated and hospitalized were mostly at critical care unit. Even though surveillance cultures were taken, the source could not be detected. Immunosuppression may have increased the predisposition to the infection. As a conclusion it was aimed to emphasize that S. paucimobilis is a rare cause of infection in hospital and community setting, and it may cause epidemia in intensive care units and antimicrobial susceptibility should be studied for an effective treatment.


4.Candida species isolated from urine specimens and antifungal susceptibility in hospitalized patients
Mustafa Altay Atalay, Ayşe Nedret Koç, Hafize Sav, Gonca Demir
doi: 10.5505/TurkHijyen.2013.30633  Pages 185 - 190
AMAÇ: Candida türlerinin oluşturduğu üriner sistem enfeksiyonları en sık görülen hastane enfeksiyonlarındandır. Hastalardaki diabetes mellitus, üriner sistem defektleri, kronik böbrek yetmezliği, nötropeni, immunsupresif tedavi, antimikrobiyal kullanımı bu enfeksiyonların görülme oranını artırmaktadır. Etkin tedavi için tür tanımıyla birlikte antifungal testleri yapılmalıdır. Bu çalışmada idrar kültürlerinden izole edilen Candida türlerinin tanımlanması ve suşların amfoterisin B, flukonazol, vorikonazol ve kaspofungine duyarlılıklarının E-test Yöntemi ile araştırılması amaçlanmıştır.

YÖNTEMLER: Haziran-Aralık 2011 tarihleri arasında yatan hastaların idrar kültürlerinden izole edilen 61 Candida suşu çalışmaya alınmıştır. Candida türlerinin tanımlanmasında germ tüp testi, Cornmeal-Tween 80 agarda üreme ve klamidospor oluşumu, pseudohif bulunuşu, karbonhidrat fermantasyon ve asimilasyon testleri, üreaz testi, nitrat testi kullanılmıştır. Tanımlanan Candida suşlarının antifungal (amfoterisin B, flukonazol, vorikonazol ve kaspofungine) duyarlılıkları E-test (AB Biodisk, İsveç) Yöntemi ile araştırılmıştır. Bu yöntemde %2 glikoz ve %1,5 agar içeren RPMI 1640 (Sigma, USA) besiyeri kullanılmıştır. Sonuçlar üretici firmanın önerisi doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.

BULGULAR: Toplam 61 suşun 18 (%30)’i C. albicans, 18 (%30)’i C. glabrata, 14 (%23)’ü C. tropicalis, 7 (%11)’si C. parapsilosis, 2 (%3)’si C. krusei ve 2 (%3)’si de C. keyfr olarak tanımlanmıştır. Tüm suşlar amfoterisin B, kaspofungin ve vorikonazole duyarlı bulunurken, flukonazole dirençli iki C. krusei suşu ve doza bağlı duyarlı bir C. glabrata suşu dışında tüm suşların duyarlı olduğu saptanmıştır.

SONUÇ: Hastanemizde idrar kültürlerinden izole edilen Candida türlerinden C. albicans ilk sırayı almakla beraber, C. glabrata ikinci en sık izole edilen tür olmuştur. Sonuç olarak, Candida enfeksiyonları için risk teşkil eden hasta popülasyonunun artmasına paralel olarak, türlerin tanımlanması için epidemiyolojik çalışmaların ve yeni antifungal ajanları da içeren antifungal duyarlılık testlerinin yapılması gerekliliği kanaatine varılmıştır.

OBJECTIVE: Urinary system infections caused by Candida species are the most common nosocomial infections. Diabetes mellitus, urinary system defects, chronic renal failure, neutopenia, immunsuppressive treatment, and use of antimicrobials of patients increase the incidence of these infections. Antifungal tests should be applied with identification of species for effective treatment. In this study, identification of Candida species isolated from urine and investigation of susceptibility of these strains to amphotericin B, fluconazole, voriconazole and caspofungin by E-test method are aimed to be investigated.

METHODS: 61 Candida strains isolated from urine cultures of hospitalized patients between June-December 2011 are included in the study. Germ tube test, growth on Cornmeal-Tween 80 agar and chylamidospore formation, presence of psudohyphae, carbohydrate fermentation and assimilation tests, urease test and nitrate tests were used to identificate Candida species. The antifungal (amphotericin B, fluconazole, voriconazole, and caspofungin) susceptibility of the identified Candida strains was investigated by E-test (AB Biodisk, Sweden) method. For this method, RPMI 1640 medium with 2% glucose and 1.5% agar (Sigma, USA) was used. The results were evaluated according to manufacturer recommendation.

RESULTS: Total of 61 strains were identified as follows; 18 (30%) were C. albicans, 18 (30%) were C. glabrata, 14 (23%) were C. tropicalis, 7 (11%) were C. parapsilosis, 2 (3%) were C. krusei and 2 (3%) were C. kefyr. All of the strains were found as susceptible to amphotericin B, caspofungin, voriconazole and fluconazole except two C. krusei strains resistant to fluconazole and one C. glabrata strain dose-dependant susceptible to fluconazole.

CONCLUSION: In our hospital, C. albicans was the most frequently isolated Candida species from urine cultures, however, C. glabrata was found as the second most frequent species. As a result, in parallel to the increase of patient population who are at risk for Candida infections, the necessity of doing epidemiological studies for identification of species and susceptibility tests including new antifungal agents was concluded.

5.Investigation of fecal pollution level, helminthes eggs and protozoa cysts in surface water and waste water used for irrigation
Umut Berberoğlu, Çiğdem Güngör
doi: 10.5505/TurkHijyen.2013.88557  Pages 191 - 200
AMAÇ: Yüzey suyu ve sulama amaçlı kullanılan atık suyu örneklerinde helmint yumurta ve protozoa kist ve oo kistlerinin Modifiye Bailenger Yöntemi kullanılarak saptanması ve fekal kirlilik düzeylerinin göstergesi olarak toplam koliform bakteri, Escherichia coli ve intestinal enterokok belirlenmesidir.

YÖNTEMLER: Ankara’da sulama suyu temini için kullanılan iki atık su arıtım tesisinin giriş ve çıkış suyundan (A-B Tesisi), içme-kullanma suyu temini için kullanılan bir yüzey suyu arıtım tesisinin (C Tesisi) giriş ve çıkış suyundan ve bir gölün (D noktaları) üç farklı noktasından toplam dokuz su örneği alınmıştır. Helmint yumurtalarının tespit ve sayımı için Modifiye Bailenger Yöntemi kullanılmıştır. Protozoon etkenlerin tespiti için ise Modifiye Kinyoun asit fast boyama, trikrom boyama ve Giemsa boyama teknikleri, Modifiye Bailenger Yönteminde elde edilen son ürün kullanılarak uygulanmıştır. Toplam koliform bakteri ve E. coli TS EN ISO 9308-1, intestinal enterokok ise TS EN ISO 7899-2 standartlarına göre çalışılmıştır.
BULGULAR: A Tesisinin giriş ve çıkış sularında parazitolojik açıdan bir etken tespit edilmemiştir. B Tesisinin giriş suyunda Ascaris lumbricoides yumurtası 80/L, Hymenolepis nana yumurtası 40/L, Taenia spp. yumurtası 120/L, Giardia lamblia ve Entamoeba spp. kisti ise 40/L olarak tespit edilmiştir. B ve C tesislerin çıkış sularında parazit etkeni görülmemiştir. C tesisinin giriş suyunda ise Ascaris lumbricoides yumurtası 48/L olarak belirlenmiştir. Yüzey suyundan alınan üç farklı su örneğinde de paraziter açısından bir etken bulunmamıştır. Fekal kirlilik tespiti için yapılan çalışmalarda ise A Tesisinin çıkış suyunda herhangi bir kirlilik belirlenmezken, B Tesisinin çıkış suyunda sadece intestinal enterokok 100 kob/100 mL olarak tespit edilmiştir. A Tesisinin giriş suyunda toplam koliform bakteri, E. coli ve intestinal enterokok sayıları sırasıyla 1x106 kob/100mL, 9x105 kob/100mL ve 1,6x105 kob/ 100mL, B tesisi ise 5x105 kob/100 mL, 5x105 kob/10mL ve 1x107 kob/ 100mL bulunmuştur. C Tesisi çıkış suyunda fekal kirlilik bulunmamasına rağmen giriş suyunda toplam koliform bakteri, E. coli ve intestinal enterokoklar sırasıyla 20 kob/ 100mL, 10 kob/ 100mL ve 0 kob/100mL tespit edilmiştir. D noktalarından yapılan incelemelerde birinci ve üçüncü noktalarda sadece toplam koliform bakteri sırasıyla 300 kob/100mL ve 4 kob/100mL bulunmuştur. Bunun yanında, ikinci noktada sadece intestinal enterokok 6 kob/100 mL olarak belirlenmiştir.

SONUÇ: Arıtım tesislerinden elde edilen suyun, çalışılan tüm parametreler açısından ilgili mevzuata uygun olduğu bulunmuştur. Modifiye Bailenger Yönteminin özellikle ham atık sularda helmint yumurtalarının tespit ve sayımı için uygulanabilir olduğu görülmüştür. Ancak bu Yöntemin protozoa (oo) kistlerini tespit etme kapasitesini arttırmak için ek boyama yöntemlerinin ilave edilebileceği görülmüştür. Ayrıca atık suyun tekrar kullanılması amacıyla gerçekleştirilecek doğru ve güvenilir yönetimsel yaklaşımların oluşturulmasında, parazit etkenler ile birlikte fekal kirlilik düzeyleri arasındaki ilişkinin gösterilmesi önem kazanmıştır.

OBJECTIVE: It is aimed to detect helminth eggs and protozoa (oo)cysts in surface water and waste water samples by using Modified Bailenger method and total coliform bacteria, Escherichia coli and intestinal enterococci parameters in order to show fecal pollution level.

METHODS: In this study, nine water samples were examined. These samples were taken from inlet and outlet of two wastewater treatment plants (A-B Plants), from inlet and outlet of a surface water treatment plant (C Plant) and from three different points of the surface water (D Points) in Ankara. Modified Bailenger method was used in order to detect helminth eggs. Modified kinyoun acid fast stain, Tricrom stain and Giemsa stain were used for detection of protozoa agents by using the end product of Modified Bailenger Method. Total coliform bacteria and E. coli were studied according to TS EN ISO 9308-1 while intestinal enterococci were examined according to TS EN ISO 7899-2 standards.

RESULTS: It wasn’t detected in any agent inlet or outlet waters of Plant A from a parasitological aspect. In the inlet water of Plant B, Ascaris lumbricoides eggs, Hymenolepis nana eggs, Taenia spp eggs, Giardia lamblia and Entamoeba spp. cysts were detected 80/L, 40/L, 120/L, 40/L and 40/L respectively. But, any parasite agent wasn’t detected in the outlet water of Plant B. While it wasn’t detected in the agent outlet water of Plant C from parasitological aspect; it is determined there are 48/L Ascaris lumbricoides eggs in the inlet water of Plant C. No parasite agent was detected in the surface water samples taken from three different points. In the investigations conducted for determination of fecal pollution, whilst in the outlet water of Plant A it wasn’t detected; in the outlet water of plant B, only intestinal enterococci 100 cfu/100mL was found. Whereas, total coliform bacteria, E. coli and intestinal enterococci numbers were 1x106 cfu /100mL, 9x105 cfu /100mL and 1.6x105 cfu /100mL in the inlet water of Plant A; they were found as 5x105 cfu/100mL, 5x105 cfu /100mL and 1x107 cfu/ 100mL respectively in the inlet water of Plant B. Bacteria was not detected in the outlet water of Plant C although total coliform bacteria, E. coli and intestinal enterococci were detected as 20 cfu/100mL, 10 cfu/100mL and 0 cfu/100mL, respectively in Plant C inlet water. In the investigation conducted in D points, it only found only total coliform bacteria as 300 cfu/100mL and 4cfu /100mL at first and third points, respectively. Beside this, only intestinal enterococci are detected as 6 cfu/100mL at second point.

CONCLUSION: As a result of our study, it was detected that surface water and waste water that are used for irrigation are in accordance with the regulations aspect according to whole parameters that are studied. It is found that Modified Bailenger method is an applicable method for detection of helminth eggs especially in raw waste water. Besides this, in order to increase the capacity of Modified Bailenger method in the detection of protozoa (oo) cytes, additional staining methods can be added at the end of the method. Moreover, for constitute accurate and reliable administrative approaches in the reuse of waste water, it is important to show the relationship between parasite agents and fecal pollution level.


CASE REPORT
6.A case of acute gastroenteritis caused by Hafnia alvei in Libyan patient
Mürşide Tunçel Başoğlu, Deniz Oray
doi: 10.5505/TurkHijyen.2013.27122  Pages 201 - 204
Hafnia alvei, insan izolatlarından nadiren izole edilen ve nadiren patojen olan gram negatif bir basildir. İlk kez 1991 yılında tanımlanan H. alvei’ye bağlı gelişen gastroenterit olgularına dünyanın birçok yerinde rastlanmıştır. Literatürde bu bakterinin etken olduğu mortalite ile seyreden bir enfeksiyon bildirilmemiştir. Bu çalışmada, Libya’dan yurdumuza gelen erkek hastada H. alvei’nin neden olduğu akut gastroenterit olgusunun tedavisi, siprofloksasin 500 mg günde iki kez yedi gün süreyle kullanılmasyla başarılı bir şekilde sonuçlanmıştır.
Hafnia alvei is a gram-negative bacterium that is rarely isolated by human isoletes and is seldomly considered as as being pathogenic. The gastroenteritis cases caused by H. alvei identified initially in 1991 have been observed in many places of the world. In this study, treatment of acute gastroenteritis caused by H. alvei, in a male patient coming from Libya to our country, has been successfully treated with ciprofloxacin 500 mg twice daily for seven days.

REVIEW
7.A social determinants of health, physical activity
Sinan Bulut
doi: 10.5505/TurkHijyen.2013.67442  Pages 205 - 214
Hızla artan endüstrileşme ve teknolojik gelişmeler kişilerin yaşam tarzları üzerinde önemli değişikliklere sebep olmaktadır. Yaşam koşullarında, teknolojinin ve modernleşmenin beraberinde getirdiği kolaylıklar sayesinde insanların birçoğunun günlük olarak yaptığı fiziksel aktiviteler oldukça düşük seviyede olup, insanlar daha çok hareketsizliğe yönelmektedir. Bu değişiklikler arasında kişilerin sağlık durumunu etkileyen fiziksel aktivite düzeyi de giderek düşmekte ve buna bağlı olarak da farklı sağlık sorunları ortaya çıkabilmektedir. Sağlığın korunması açısından düşünüldüğünde, bu durum fiziksel aktivitenin önemini giderek arttırmaktadır. Fiziksel aktivitenin düzenli yapılmasının, bireysel olarak sağlığa olumlu etkisi olduğu gibi toplumun genel sağlık düzeyi üzerine de olumlu etkileri olmaktadır. Koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinin, tedaviye yönelik sağlık hizmetlerinden daha az maliyetli olduğu göz önüne alınırsa, fiziksel aktivite ekonomik olarak fazla maliyet gerektirmeyen ve bunun yanında insan sağlığı üzerine olumlu etkisi oldukça yüksek olan bir birincil korunma Yöntemi olarak görülebilir. Bu sebeple bireylerin düzenli fiziksel aktivite yapmaları, toplumun genel sağlık düzeyi üzerinde olumlu sonuçlara yol açmaktadır. Özellikle çalışan kişilerde, iş yükü fazlalığından kaynaklanan zaman yetersizliği fiziksel aktivite yetersizliğine neden olan en önemli etken olarak görülmektedir. Bunun yanı sıra fiziksel aktivite yapılabilecek sosyal alanların yetersizliği veya yokluğu da insanları daha hareketsiz bir yaşam tarzına yöneltmektedir. Fiziksel aktivitenin her türlüsü faydalı iken, amaç aşırı zarar ya da risk oluşturmaksızın sağlığa ve işlevsel kapasiteye faydası dokunan düşük, orta veya yüksek düzey fiziksel aktivite olarak tanımlanan aktivitenin sağladıklarından yararlanmaktır. Bunun için en uygun yol, en az orta yoğunluktaki bir fiziksel aktivitenin (seri adımlar ile yürüme ve daha derin nefes alma ya da vücut ısısının yükselmesine yol açan diğer aktiviteler gibi) günlük yaşamın içine dahil edilmesidir.
Rapidly growing industrialization and technological developments cause significant adverse effects on peoples lifestyles Living conditions, technology and conveniences brought about by modernization, are making people less active on a daily basis. These changes, affect the health status of the people as the level of physical activity gradually decreases and consequently different health problems may occur. In terms of the protection of health the importance of physical activity increases. Regular physical activity performed for the overall health of the individual has a positive effect at the community level too. Preventitive health care is cheaper than treatment costs and physical activity is low cost with a high effect on health. For this reason, individuals who do regular physical activity, lead to positive results on the level of the overall health of the community. Especially for working people, the lack of time due to excess workload, is seen as the most important factor causing lack of physical activity. Lack of social activity areas make people lead a sedentary life. While all forms of physical activity may be of benefit, it is important to avoid risk of injury through high level or dangerous activities. The best way to do this is with moderate-intensity physical activity (walking through a series of steps and deep breathing that leads to an increase in body temperature, or other activities) are incorporated into everyday life.

8.Evaluation of the impact on different types of human cancer cell of lichen secondary compounds
Sinem Özenoğlu, Gülizar Aydoğdu, Adnan Berk Dinçsoy, Afşar Abbasi Taghidizaj, Kürşat Derici, Erkan Yılmaz, Sümer Aras, Demet Cansaran - Duman
doi: 10.5505/TurkHijyen.2013.37167  Pages 215 - 226
Günümüzde kanser henüz çözümlenememiş önemli bir sağlık problemidir. Kanser tedavisinde temel olarak cerrahi, kemoterapi ve hormon tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Kanser tedavisinde kullanılan bu temel yöntemlerin ve ilaçların tedavide yetersiz olduğu düşünülmektedir. Bu tedavi yöntemleri bazı yan etkilere sahiptir ve tedaviler uzun sürmektedir. Son yıllarda kanser tedavisinde karşılaşılan sorunlar nedeniyle alternatif tedavi yöntemleri aranmaktadır. Bu amaç doğrultusunda son zamanlarda yapılan çalışmalarda çeşitli kanser tiplerine karşı sentetik, bitkisel ve fungus kaynaklı ilaçların antikanser etkileri araştırılmaya başlanmıştır. Yapılan bu araştırmalar sonucunda likenler ve sekonder metabolitlerinin de kanser tedavisinde çözüm olabilmesi için alternatif bir yöntem olarak kullanılması önerilmiştir. Likenler; mantarların alglerle bir araya gelerek meydana getirdikleri morfolojik ve fizyolojik birlikler olarak tanımlanmaktadır. Bu metabolitler yağlı asitler ve laktonlar, zeorin grubu bileşikler, pulvik asit türevleri, kumaron türevleri, depsidler, depsidonlar ve antrokinon türevleri olarak sınıflandıralabilirler. Son beş yıldır liken sekonder metabolitlerinin farklı kanser hücre tipleri üzerinde yapılan çalışmaları umut vericidir; ilaç aday molekülü bulmayı hedeflemektedir.
Today, cancer is appearing as a major unsolved health problem. Basicly, surgery, chemotherapy and hormone therapy models are used in the treatment of cancer. Basic procedures and drugs used in the treatment of cancer are thought to be insufficient. These treatments have some side effects and they take a long time. Due to the problems encountered in the treatment of cancer in the recent years, alternative methods of treatment are being researched. For this purpose the effect of herbal, synthetic and fungus organisms against various types of cancer is being investigated. As a result of these investigations, lichens and their secondary metabolites are also proposed to be used as an alternative method in cancer treatment. Lichens are a symbiotic association of a fungus and a photosynthetic partner. These metabolites were identified as fatty acids, lactons, zeorin, pulvic acid, petroleum, depsids, depsidons and antrokinon derivatives. Impact of lichen secondary compound studies on different human cancer types, aims to find a promising drug Candidate molecule.

LookUs & Online Makale