ISSN: 0377-9777 / e-ISSN: 1308-2523
Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi - Turk Hij Den Biyol Derg: 76 (3)
Cilt: 76  Sayı: 3 - 2019
1. 
THDBD 2019-3 Cilt 76 Tüm Dergi
TBHEB 2019-3 Vol 76 Full Printed Journal
Utku Ercömart
Sayfalar 230 - 377
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
2. 
Kan kültürlerinde izole edilen mikroorganizmalar ve antimikrobiyal duyarlılık paternlerinin son beş yıldaki değişimi
Microorganisms isolated from blood cultures and the change of their antimicrobial susceptibility patterns in the last five years
Tuba Müderris, Süreyya Gül Yurtsever, Nurten Baran, Rahim Özdemir, Hakan Er, Serdar Güngör, Ayşegül Aksoy Gökmen, Selçuk Kaya
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.65902  Sayfalar 231 - 242
GİRİŞ ve AMAÇ: Kan kültürlerinde üreyen bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlar, yüksek morbidite ve mortaliteye neden olan önemli tıbbi problemlerdir. Bu çalışmanın amacı, beş yıllık süreçte çeşitli kliniklerden gelen kan örneklerinden izole edilen bakteriler ve antibiyotik duyarlılıklarının yıllar içerisindeki değişiminin irdelenmesi ve hastanemizde dolaşım sistemi enfeksiyonlarında ampirik tedavide seçilebilecek antimikrobiyallerin belirlenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2013-2017 yıllarında laboratuvarımıza gelen kan örnekleri retrospektif olarak taranmıştır. Örnekler BACTEC-FX (BD,USA) otomatize sisteminde inkübe edilmiştir. Bakterilerin tanımlanmasında konvansiyonel yöntemler ve otomatize sistem kullanılmıştır (Phoenix,BD,USA). İzole edilen mikroorganizmaların antibiyotik duyarlılıkları otomatize sistem (Phoenix,BD,USA) kullanılarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Çalışmaya kan örneklerinden izole edilen, 1972’si (%42,9) gram pozitif, 2625’i (%57,1) gram negatif olmak üzere toplam 4597 bakteriyel üreme dahil edilmiştir. En sık izole edilen gram pozitif bakteri Staphylococcus aureus (%15,3), gram negatif bakteri ise Escherichia coli (%18,6) olarak saptanmıştır. Staphylococcus aureus ve koagülaz negatif stafilokoklarda (KNS) glikopeptid ve linezolid direncine rastlanmamıştır. Enterokoklarda vankomisin ve teikoplanin direnci %9,7 olarak saptanırken, linezolid direnci %2 olarak belirlenmiştir. Genişlemiş spektrumlu beta laktamaz üretimi E. coli izolatlarında %46,7, Klebsiella pneumoniae izolat¬larında %63,4 olup, E. coli izolatlarında son üç yılda artmıştır.
Yıllar içerisinde S. aureus ve KNS izolatlarında trimetoprim-sulfametaksazol direncinin azaldığı saptanmasına rağmen, E. coli ve K. pneumoniae izolatlarında netilmisin ve Pseudomonas aeruginosa izolatlarında ise aztreonam, imipenem ve meropenem direnç oranlarının arttığı belirlenmiştir.
Çalışmamızda en etkili antimikrobiyallerin; stafilokok ve enterokoklarda linezolid ve glikopeptidler, E. coli izolatlarında karbapenemler ve amikasin, K. pneumoniae, Acinetobacter baumannii ve P. aeruginosa izolatlarında ise kolistin olduğu saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kan kültürlerinden izole edilen bakterilerin çeşitliliği ve antibiyotiklere olan duyarlılıkları, coğrafik bölgelere, hastane florasına ve hastanede kullanılan antimikrobiyallere göre değişiklik göstermektedir. Bu nedenle her hastanenin belli aralıklarla kendi bakteriyel dağılımını ve antibiyotik duyarlılıklarını saptayarak akılcı ilaç kullanım politikalarını belirlemesinin dirençli mikroorganizmalarla mücadelede fayda sağlayacağı kanaatine varılmıştır.

3. 
Alevli Atomik Absorpsiyon Spektrometresi ile Yumuşak Plastik Oyuncaklarda Kurşun Düzeylerinin Ön Değerlendirilmesi
Preliminary Assessment of Lead Levels in Soft Plastic Toys by Flame Atomic Absorption Spectroscopy
Murat Bozalan, Vugar Ali TURKSOY, Bayram Yüksel, Gülin Güvendik, Tulin Soylemezoglu
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.58234  Sayfalar 243 - 254
GİRİŞ ve AMAÇ: Kurşun, vücudun neredeyse bütün organ sistemini, özellikle de sinir, hematolojik ve gastrointestinal sistemlerini etkileyebilecek bir ağır metaldir. Çocuklar, erişkinlere kıyasla kurşun maruziyetinin bir sonucu olarak meydana gelen sağlık sorunlarına karşı daha hassastırlar. Yapılan araştırmalar, birçoğu Çin'den ithal edilen ucuz oyuncaklar üzerinde kurşun kontaminasyonunun yaygın olduğunu göstermiştir. Bu çalışmanın amacı, alevli atomik absorpsiyon spektroskopisi ile plastik oyuncaklarda toplam kurşun seviyesini belirlemek ve bu ucuz oyuncakların çocuklar için olası toksik kurşun kaynağı olup olmadığını değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma 50 plastik oyuncak içermektedir. Ucuz plastik oyuncakların Türkiye (n = 19) ve Çin markaları (n = 31), Ankara'nın farklı yerlerinden satın alınmıştır. Oyuncaklar renklerine ve imal edildikleri ülkeye göre sınıflandırılmıştır. Numuneler, mikrodalga asit yıkılama yöntemi kullanılarak hazırlanmıştır. İncelenen örneklerde kurşun düzeyinin ölçülmesi için alevli atomik absorpsiyon spektroskopisi kullanılmıştır.
BULGULAR: Yöntem sırasıyla 0.01 mg/ kg ve 0.03 mg/ kg 'a eşit gözlenebilme sınırı (LOD) ve tayin sınırı (LOQ) ile 0-4.0 Pb mg/ kg konsantrasyonu aralığında doğrusallık göstermiştir. Oyuncaklarda kurşun düzeyleri 0.10 mg/kg ile 384.40 mg/kg aralığında değişmiş, ortanca ve ortalama(±ss) kurşun değerleri ise sırasıyla 50.01 mg/kg ve 68.66±59.72 mg/kg olarak hesaplanmıştır. Türk marka oyuncakların ve Çin markalı oyuncakların ortalama kurşun seviyeleri sırasıyla 41.44 ± 46.33 mg/kg ve 85.35 ± 91.30 mg/kg olarak bulunmuştur. Örnekler imal edildiği ülke ve renklerine göre sınıflandırılmıştır. Bu nedenle, Çin markalı oyuncakların Türk markalı oyuncaklara göre kurşun seviyeleri istatistiksel olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Siyah renkli oyuncaklar (144.01±121.61 mg/kg), diğer renkli olanlar ile (54.31±61.26 mg/kg) ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak daha yüksek kurşun seviyelerine sahip bulunmuşlardır
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ucuz plastik oyuncakların, çocuklar için kurşun toksisitesi açısından potansiyel sağlık riski taşıdığı düşünülmektedir. Bu çalışma plastik oyuncaklar yoluyla çocuklarda meydana gelen potansiyel kurşun maruziyeti tehlikesini incelemek için bir ön çalışma olarak değerlendirilebilir. Oyuncaklarda bulunan yüksek kurşun konsantrasyonunun çocuk sağlığı için ciddi bir risk oluşturduğunu belirlemek için daha kapsamlı araştırmalara ihtiyaç vardır. Diğer taraftan, tavsiye edilen yöntem, yumuşak plastik oyuncaklarda kurşun düzeyinin belirlenmesi için adli ya da gümrük güvenliği amaçlı olarak uygulanabilir.

4. 
Türkiye’de içme-kullanma suyu kalitesini izleyen sağlık çalışanlarına göre uygunsuzluk nedenleri ve çözüm önerileri
Drinking water non-compliance reasons and solutions according to the health professionals who monitor the drinking water in Turkey
Derya Çamur, Huseyin İlter, Murat Topbaş
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.05925  Sayfalar 255 - 266
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma ülkemizde içme-kullanma suyunun kalite standartlarına uygunluğunu izleyen/denetleyen sağlık personelinin uygunsuzluk nedenleri ve çözüm önerileri hakkındaki görüşlerini öğrenmek amacıyla yapılmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma tanımlayıcı tiptedir. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu kullanılmıştır. Anket formu 81 İl Sağlık Müdürlüğü’ne elektronik ortamda gönderilmiş, Çevre Sağlığı İşlerinden Sorumlu Müdür Yardımcısı, Çevre Sağlığı Şube Müdürü ve Çevre Sağlığı Şubesinde içme-kullanma suyu kalitesini izleyen personel tarafından doldurulmuştur. Toplam 79 ilde 496 kişiye ulaşılmıştır.

BULGULAR: Katılımcılara göre içme-kullanma suyu mikrobiyolojik uygunsuzluğunun ilk sıradaki nedeni su sağlama ve dağıtım sistemine ait sorunlar (%41,9), ilk sıradaki çözüm önerisi de su sağlama ve dağıtım sistemine ait uygulamalar (%36,8). Kimyasal uygunsuzluk nedeni olarak en fazla su kaynağının özelliği (%27,0), çözüm önerisi olarak en fazla arıtım sistemi kurulması ve sürekliliğinin sağlanması (%20,2) söylenmiştir. Klor yetersizliği nedeni olarak en fazla etkin klorlamanın sağlanamaması (%43,4), çözüm önerisi olarak etkin klorlama yapılması (%49,2) söylenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Toplum sağlığının korunması için musluklardan temiz ve güvenli su akmalıdır. İl Sağlık Müdürlüklerinde içme-kullanma suyu kalitesini izleyen sağlık personelinin uygunsuzluk nedenleri ve çözüm önerileri konusundaki görüşleri, konu hakkında bilgi ve deneyime sahip olduklarını göstermektedir. Görüşler değerlendirildiğinde yerel yönetimlerin su kalitesi yönetimindeki rolü bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Topluma güvenli su temin edilebilmesi için konuya ilişkin farkındalığın artırılması, su kalitesi yönetimi çalışmalarında kullanılmak üzere belediyelere koşullu kaynak aktarımının sağlanması, uygunsuzlukları gidermek konusunda gerekli çalışmaları yapmayan yerel yöneticilere yasal yaptırım uygulanabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılması yararlı olacaktır. Tüketicinin bu hizmeti talep etmesini sağlayacak çalışmalar yürütülebilir. İçme-kullanma sularında saptanan uygunsuzlukların giderilebilmesi için; tüm su yapılarının suyun niteliğini bozmayacak, suyu kirleticilerden koruyacak biçimde yapılması, bakım onarımlarının düzenli ve hızla yürütülmesi, özellikle su depolarının temizliklerinin aksatılmaması, tüm depolarda otomatik klorlama cihazıyla uygun dozda ve kesintisiz klorlama yapılması, binaiçi su depolarının yerel yönetimlerin gündemine girmesi, kurumlararası koordinasyon ve iletişimin kesintisiz sağlanması gerekmektedir.


5. 
Kontamine sıvı el sabunlarına bağlı hastane infeksiyonu salgını analizi: Tek merkezli bir çalışma
Analysis of nosocomial outbreak caused by contamined liquid hand soaps: A single-center study
Rezan HARMAN, Mehmet Dokur
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.69862  Sayfalar 267 - 274
GİRİŞ ve AMAÇ: P.aeruginosa ve Klebsiella spp. hastane enfeksiyonuna neden olan patojenik gram-negatif bakterilerden en sık karşılaşılan iki çeşididir. Yetersiz hijyen ve bakteri ile kontamine olmuş sıvı el sabunları, söz konusu bakterilerin yayilmasinda en çok öne çıkan iki faktördür. Bu çalışmada üçüncü seviye bakım yapan bir hastanede hastane enfeksiyonu salgınının neden ve kaynaklarını belirledik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Salgın esnasinda antiseptik icermeyen anyonik sıvı sabun ile doldurulmuş sıvı sabunluklardan ve salgından sonraki 5 yılda antiseptik sıvı sabun ile doldurulmuş sıvı sabunluklardan rastgele kültür örnekleri alınmıştır. Alınan örnekler eozin metilen mavi ve mavi agar besiyerlerine ekildi ve elde edilen bakteri izolatlarının tanımlaması VITEK® 2 Compact otomatize sistemi (bioMérieux, Marcy l'Etoile, Fransa) kullanılarak gerçekleştirildi.
BULGULAR: Hastanemizde 2011 yılında meydana gelen bir hastane enfeksiyonu salgını sırasında 18 koroner by-pass hastasindan alınan kültür örneklerinde P.aeruginosa (n=17) ve Klebsiella spp. (n=8) izole edilmiştir. A tipi sıvı el sabununun (anyonik, antiseptik icermeyen) kültür örneklerinde salgın boyunca ve dezenfeksiyon sonrası erken dönemlerde P.aeruginosa (n=58) ve Klebsiella spp. (n=15) izole edilmistir. Salgın sonrasındaki 5 yıllık süreçte B (antiseptikli kopük sabun) ve C (antiseptikli sıvı sabun) tipi sabun kullanımlarında herhangi bir hastane salgınına rastlanmadı. Sadece B tipi sabunluklardan alınan örneklerde eser miktarda P.aeruginosa (n=1) ve Klebsiella spp. (n=2) gözlenmiştir. C tipi sabunluklardan alınan örneklerde herhangi bir bakteriye rastlanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Antiseptik içeren tek kullanımlık sıvı el sabunu kullanımı, bulaşmayı engelleyerek hastane enfeksiyonu salgınını önler.

6. 
Atakum Sahili'ndeki deniz suyu kalitesinin değerlendirilmesi, 2016
Evaluation of seawater quality of Atakum Beach, 2016
Özlem Terzi, AHMET TEVFIK SUNTER
doi: 10.5505/TurkHijyen.2018.22230  Sayfalar 275 - 284
GİRİŞ ve AMAÇ: Rekreasyonal sularla temastan kaynaklanan gastrointestinal hastalık insidansı ile söz konusu sulardaki fekal indükatör bakteri (FIB) düzeyleri arasında ilişki olduğunu gösterilmiştir. Çalışmanın amacı Samsun ili Atakum sahillerinden 2016 yılı yaz sezonu boyunca alınan deniz suyu numunelerinin mikrobiyolojik analiz sonuçlarının FIB düzeyleri açısından standartlara uygunluğunun değerlendirilmesi ve bu plajların yüzme suyu kalitesinin ortaya konulmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 2016 yılı Haziran-Eylül ayına ait Samsun İli Atakum İlçesi sahilinde 17 numune alma noktasından alınan 268 numunenin mikrobiyolojik sonuçları dahil edilmiştir. Atakum İlçesindeki plajlar, alfabetik olarak rastgele harflerle kodlanmıştır. Veriler ortanca (minimum - maksimum) değerleri ile ifade edilmiştir. Tüm veriler “Yüzme Suyu Kalitesi Yönetmeliği” kriterlerine göre değerlendirilmiştir.



BULGULAR: Çalışmada 17 noktadan alınan 268 numuneye ait 804 sonuç değerlendirilmiştir. İlgili yönetmeliğe göre zorunlu değeri aşan veri olmadığı, ancak kılavuz değeri aşan toplam 14(%5) veri bulunduğu belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Atakum sahilinde numune alınan tüm noktalardaki deniz suyu kalite sınıfının “A” olduğu belirlenmiştir.

7. 
Medyada Gıda Zehirlenmeleri
Food Poisoning In The Media
Merve Çetin, Fügen Durlu Özkaya
doi: 10.5505/TurkHijyen.2018.83604  Sayfalar 285 - 296
GİRİŞ ve AMAÇ: Son yıllarda özellikle toplu gıda zehirlenmeleri yaşanmaktadır. Yapılan bu çalışmada medyaya yansımış olan ve 01.01.2014 ile 11.05.2018 tarihleri arasında gerçekleşen gıda zehirlenmelerinin medyaya yansımalarının irdelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte gıda güvenliği olaylarının ortaya çıkmasını önlemek için etkin gıda güvenliği politikaları ve prosedürlerinin geliştirilmesi, kontrol önlemlerinin alınması amacıyla farkındalık oluşturmak amaçlanmaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yapılan araştırmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Türkiye’de günlük olarak yayınlanan ve 02.05.2018 tarihinde ortalama satış rakamlarına göre ilk üç sırada yer alan Sabah, Hürriyet ve Sözcü gazetelerinin 01.01.2014 ve 11.05.2018 tarihleri arasında medyada yer almış olan gıda zehirlenmelerine ilişkin haberlerinin analizine dayanmaktadır. Kodlamalar, gıda güvenilirliği konusunda uzman olan iki araştırmacı tarafından bağımsız olarak gerçekleştirilmiştir.
BULGULAR: Elde edilen bulgulara göre bahsi geçen tarihlerde toplam 9884 kişinin gıda zehirlenmesi olayından etkilendiği belirlenmiştir. Yapılan bu çalışmada gıda zehirlenmelerinin en sık rastlandığı ay Mayıs (%19,17) olarak görülmektedir. Gıda zehirlenmesinin en çok görüldüğü yerler okullar (% 35,23) olarak tespit edilmiştir. Genellikle öğle yemeği hizmeti verilen okullarda öğrencilerin gıda zehirlenmesinden etkilendiği belirlenmiştir. Okullardan sonra gıda zehirlenmesinin en yüksek oranda sırasıyla askeriye, iş yerleri ve etkinliklerde gerçekleştiği tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Gıda kaynaklı zehirlenmelerin büyük çoğunluğu toplu yemek hizmeti veren kurumların yemekleri kötü hijyen koşullarında hazırlama ve servis yapması nedeniyle veya bozulma ve gıda zehirlenmesi yapan mikroorganizmalarla kontamine olan hammadde ya da gıdaların kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Gıda güvenliğine ilişkin yasal düzenlemelerin, uygulamaların ve denetimlerin arttırılması; gıda tehlikelerine yönelik patojen mikroorganizma ve kimyasal kalıntı analizleri ve risk değerlendirmelerinin yapılması; kişisel hijyen ile ilgili olarak gıda üreticilerinin ve çalışanlarının eğitilmesi gıda güvenliği olaylarını büyük ölçüde azaltabilir veya önleyebilir.

8. 
26 Glukometrenin ölçüm kesinlik değerlendirmesi
Evaluation of measurement precision of 26 glucometers
Kubranur Unal
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.27132  Sayfalar 297 - 302
GİRİŞ ve AMAÇ: Glukometre cihazları diyabet hastalarının kan glukoz düzeylerini etkin bir şekilde izlemelerine olanak sağlar. Bu çalışmada 26 adet glukometrenin ISO 15197’e göre analitik performans değerlendirmelerinden olan kesinlik (presizyon) ölçüm gereksinimlerini karşılayıp karşılamadığını doğrulamayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 26 glukometre cihazının her iki seviye kalite kontrol materyali ile gerçekleştirilen tekrarlanabilirlik ve ara kesinlik çalışma sonuçlarından %CV hesaplanmıştır. Tekrarlanabilirlik ve ara kesinlik çalışmalarından elde edilen sonuçlarının birbiri arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlılığını kontrol etmek için tek yönlü varyans analizi yapılmıştır.
BULGULAR: 26 glukometre cihazının 16 tanesinin tekrarlanabilirlik ve/veya ara kesinlik çalışmalarından elde edilen %CV değerlerinin >%5 olduğu tespit edilmiştir. Yapılan tek yönlü varyans analizinde tekrarlanabilirlik açısından her iki seviyede glukometreler arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmiştir (p<0,001). Ara kesinlik çalışmasında glukometreler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma ile glukometrelerin güvenli bir şekilde kullanılabilmesi için cihazların satışına izin verildikten sonra farklı serilerde üretilmiş tüm cihazları denetleyecek bir sistem bulunması gerektiğinin önemi gösterilmiştir. Ayrıca her kurumun kullanılacak glukometre cihazlarının seçimi sırasında kendi analitik performans çalışmalarını yapmasını ve düzenli aralıklarla bu çalışmaları tekrarlamalarını öneriyoruz.

9. 
ceftriaxone sodyumun kontrollü salımı için çok katmanlı polimerik filmler
Multilayer polymeric films for controlled release of ceftriaxone sodium
Aysel Kızıltay, Zeynep Gündoğan, İrem Erel Göktepe, Nesrin HASIRCI
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.85579  Sayfalar 303 - 312
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı konakçı bölgede enfeksiyonu tedavi etmek amacıyla medikal alanda kullanılabilecek kontrollü salım sistemi hazırlamaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Mikro katmanlı filmler çözelti döküm metodu ile hazırlanmıştır. Üç katmanlı filmler kitosan (CHI), jelatin (GEL) ve aljinat (ALG) kullanılarak aljinat tabakasına ceftriaxone sodyum (CS) yüklenmiş, ayrıca kontrol grubu için ilaç yüklenmemiş olarak hazırlanmış ve sırasıyla CHI /ALG/CHI ve CHI-GEL/ALG-CS/CHI-GEL olarak kodlandırılmıştır. Bütün filmler glutaraldehit (GA) buharına farklı süre boyunca (2 h, 10 h veya 24 h) tabi tutularak çapraz bağlanmıştır. Filmlerin mekanik özellikleri ve CS’nin filmlerden salım kinetikleri üç farklı pH şartlarında (pH 5.5, 7.4, ve 10.0) incelenmiştir. Salınan CS’nin E.coli’ye karşı antibakteriyel etkinliği agar spot yöntemiyle test edilmiştir.
BULGULAR: Sonuçlar üç-katmanlı film yapılarının üst ve alt katmanında GEL varlığının filmlerin kırılganlığı önlediğini ve mekanik dayanımını arttırdığını, ancak orta katmanda CS varlığının mekanik özellikleri düşürdüğünü göstermiştir. Filmlerin GA ile çapraz bağlanması CS’nin salımında anlamlı bir etki göstermemiştir, ancak kitosanın aljinat ve CS ile etkileşiminden dolayı ilaç salım hızında azalma olmuştur. İlaç yüklü filmlerden salınan ilaç çözeltisinin kullanılmasıyla E.coli ile yapılan antibakteriyel deneyler, agar spor testlerinde inhibisyon zonu oluştuğunu göstermiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çözücü döküm metodu ile hazırlanan çok katmanlı filmlerin medikal uygulamalarda ilaç taşıyıcı sistem olarak kullanım için iyi bir aday olduğu yorumu yapılmıştır.

10. 
Leishmaniasis şüpheli örneklerin kültür ve PCR sonuçlarının değerlendirilmesi
Evaluation of culture and PCR results of leishmaniasis suspected samples
Selma Usluca
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.76258  Sayfalar 313 - 320
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada leishmaniasis şüphesi ile laboratuvarımıza gönderilen kan, kemik iliği ve/veya doku biyopsisi ve yara aspiratı örneklerinin Novy-MacNeal-Nicolle (NNN) besiyerine ekimi ve moleküler yöntemlerle inceleme sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Ülkemizde yerli olguların görülme sıklığı düşük olmasına rağmen, son yıllarda artan göçmen sayısı nedeniyle leishmaniasis tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeniden önem kazanmıştır. Visseral leishmaniasis tanısında özellikle kemik iliği ve buffy coat örnekleri; kütanöz leishmaniasis tanısında ise yara aspiratı veya doku biyopsi örneklerinden yararlanılmaktadır. Kemik iliği ve doku biyopsi örneklerinin alınması hasta açısından oldukça zahmetli olmakta, ayrıca doğru şekilde alınmadığında yanlış tanıya yol açabilmektedir. Bu nedenle mümkün olduğunca birden fazla yöntemin bir arada kullanılması ile tanı koyma şansının artırılması önerilmektedir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2015 ve Temmuz 2018 tarihleri arasında leishmaniasis şüphesiyle Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Ulusal Parazitoloji Referans Laboratuvarı’na gönderilen 271 adet kan, kemik iliği, doku ve/veya yara aspiratı örneğinin NNN besiyerine ekimi yapılmış ve ticari kit kullanılarak (Genesig, Primer Design, UK) real-time PCR yöntemi ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Çalışılan örneklerin 45’i (%16,60) herhangi bir yöntemle pozitif olarak değerlendirilirken, 226’sı (%83,40) negatif olarak değerlendirilmiştir. Örneklerin 174’ü (%64,20) sadece PCR ile değerlendirilmiş, bunların 22’si (%12,64) pozitif, 152’si (%87,36) negatif olarak belirlenmiştir. Örneklerin 52’si (%19,20) sadece kültür yöntemi ile değerlendirilmiş, bunların 7’si (%13,46) pozitif, 45’i (%86,54) negatif olarak belirlenmiştir. Her iki yöntemle değerlendirilen 45 (%16,60) örneğin 29’u (%64,45) hem PCR, hem kültür ile negatif, 10’u (%22,22) hem PCR, hem kültür ile pozitif, 6’sı (%13,33) PCR ile pozitif, kültür ile negatif olarak belirlenmiştir. PCR ile negatif, kültür ile pozitif saptanan örnek yoktur. Çalışılan iki yöntem arasında orta derecede uyum belirlenmiştir (κ= 0.545).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Tanı yöntemlerinin duyarlılık ve özgüllüklerinin farklı olması nedeniyle, özellikle düşük parazitemi durumunda parazitin üretilmesini sağlayan kültür ve DNA’sının çoğalmasını sağlayan PCR yöntemlerinin bir arada kullanılmasının hastalığın tanı şansını artıracağı kanaatine varılmıştır.

11. 
Yüksek riskli human papilloma virüs saptanan hastaların histopatolojik sonuçları
Histopathological results of high risk hpv dna detected patients
Güven Güney
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.73555  Sayfalar 321 - 328
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda Çorum ili sağlık müdürlüğü tarafından 2016-17 yılları arasında Ulusal hpv tarama programı kapsamında Çorum ili genelinde HPV DNA taraması yapılan ve pozitiflik saptanması nedeni ile hastanemizde kolposkopik biyopsi işlemi yapılan hastaların histopatolojik sonuçları ile HPV subtiplerinin karşılaştırılmasını amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya HPV DNA pozitifliği nedeni ile kolposkopik biyopsi işlemi yapılan 30-65 yaş arasındaki kadınların tamamı dahil edildi. HPV tipleri tip 16, 18 ve diğerleri olarak üç kategoriye ayrıldı. Kolposkopik biyopsi materyallerine ait patoloji sonuçları Normal / Düşük dereceli skuamöz intraepitelyal lezyon (LSIL) ve yüksek dereceli skuamöz intraepitel lezyon ( HSIL ) olarak kategorize edildi.
BULGULAR: 212 hastaya HPV DNA pozitifliği saptanması nedeni ile kolposkopi eşliğinde servikal biyopsi yapıldı. HPV tiplerine göre bu sayı dağıtıldığında HPV tip 16,18 ve diğerlerinde sırası ile 126, 13 ve 73 olarak dağılmaktaydı.
Kolposkopi sonucunda 63 hastada ( %30 ) LSIL, 56 hastada (% 26 ) ( HSIL ) saptanırken 93 hastada ( %44 ) displazi saptanmadı. HPV tiplerine göre bu sayı dağıtıldığında ise HPV tip 16, 18 ve diğerlerinde LSIL sırası ile 32 ( %28 ), 3 ( %24 ), 20 ( %28 ) saptanırken, HSIL sırası ile 39 ( %31 ), 6 ( %46 ), 11 ( %15 ) saptandı. LSIL ve HSIL ayrımı yapmaksızın displazi saptanma yüzdeleri HPV tip 16,18 ve diğerlerinde sırası ile 79 ( %62.6 ),9 ( %69.2 ),31 ( %42 ) olarak saptandı.Hastalar yaş aralığına göre dağıtıldığında displazi saptanma yüzdesinin yaş ile beraber arttığı ve 60-65 yaş aralığında % 68 e ulaştığı görüldü.


TARTIŞMA ve SONUÇ: Hpv 16 ve 18 pozitif saptanan hastaların kolposkopik biyopsilerinde displazi saptanma riski diğer subtiplere oranla daha yüksek olduğundan bu hastaların mutlaka kolposkopik biyopsi ile değerlendirilmesi gereklidir.HPV DNA insidansı toplumda yaş ilerledikçe azalmaktadır ancak özellikle 5. ve 6 dekatta HPV pozitifliği saptanması durumunda bu hastalara ivedilikle kolposkopi işlemi yapılmalıdır çünkü yaş ilerledikçe displazi saptanma yüzdesi artmaktadır.

12. 
Çocuk hastalarda grup A streptokok tonsillofarenjitinde hızlı antijen testinin değerlendirilmesi
Evaluation of rapid antijen test in child patients with group A streptococcal tonsillopharyngitis
Fikriye Milletli Sezgin, Erdal Ünlü
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.54036  Sayfalar 329 - 334
GİRİŞ ve AMAÇ: Çocukluk çağında en sık görülen hastalıklar üst solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Ülkemizde tonsillofarenjitin en sık etkeni viral olmasına rağmen gereksiz antibiyotik kullanım oranları üst sıradadır. Grup A streptokok olarak bilinen Streptococcus pyogenes; akut tonsillofarenjitin en sık bakteriyel etkenidir. Çocuklarda tonsillofarenjit vakalarına neden olan Grup A streptokok oranı %20 ile %40 arasında değişmektedir. Grup A streptokok için tanıda altın standart test boğaz kültürüdür. Ancak sonuçlanmasının 24-48 saat sürmesinden dolayı hızlı yöntemler geliştirilmiştir. Bu çalışmada hızlı antijen tarama testi sonuçları ile kültür sonuçları karşılaştırılarak hızlı antijen testinin etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada Şubat 2017- Ocak 2018 tarihleri arasında çocuk hastalıkları polikliniğine başvuran hastalardan tonsillofarenjit tanısıyla laboratuvarımıza gönderilen 297 boğaz sürüntü örneğinin sonucu retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Alınan örneklerden biri ile boğaz kültürü için koyun kanlı agara ekimi yapılmış, eş zamanlı diğer örnek ile hızlı antijen testi (TOYO, Türklab) çalışılmıştır. Kültürde üreyen beta hemolitik şüpheli kolonilerden basitrasin duyarlılığı ve PYR testi çalışılmıştır.
BULGULAR: Toplam 297 hastada kültür ile birlikte hızlı antijen test birlikte çalışılmıştır. Örneklerin 55’ inde (%18.5) kültür testi pozitif, 51’ inde (%17.1) hızlı antijen testi pozitif bulunmuştur. Hızlı antijen testinin duyarlılığı %83.6, özgüllüğü %97.9, pozitif kestirim değeri %90, negatif kestirim değeri %96.3, testin doğruluğu ise %95 olarak saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Grup A streptokok tonsillofarenjit tanısında hızlı antijen testinin kullanımı gereksiz antibiyotik kullanımının önüne geçilmesine katkı sağlayacaktır. Doğru antibiyotik kullanımı ile birlikte direnç gelişiminin önlenmesi de önemlidir. Çalışmamızın sonucuna göre hızlı testin özgüllüğü yüksek, duyarlılığı daha düşüktür. Bu nedenle hızlı antijen testinde negatif bulunan sonuçların kültür ile doğrulanması eksik tedavi ve yan etki açısından gereklidir.

13. 
Subakut Sklerozan Panensefalit tanısında kızamık spesifik intratekal antikor sentez indeksi sonuçlarının önemi
Importance of measles-specific intrathecal antibody synthesis index results in the diagnosis of subacute sclerosing panencephalitis
Yasemin Cosgun, Pervin Özelci, Omur Altınsoy, Gülay Korukluoğlu
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.93764  Sayfalar 335 - 340
GİRİŞ ve AMAÇ: Subakut Sklerozan Panensefalit (SSPE); kızamık virüsünün merkezi sinir sisteminde latent olarak kalması sonucu ortaya çıkan, yavaş ilerleyen ve 1-3 yıl içinde ölümle sonuçlanan ciddi bir hastalıktır. Çocukluk çağında yapılan rutin kızamık aşılaması ile hastalığın görülme sıklığını azaltmak mümkündür. Hastalığın laboratuvar tanısında eş zamanlı alınan BOS ve serum örneklerinde yapılan analizler kullanılmaktadır. Bu çalışmada, SSPE ön tanısıyla laboratuvarımıza gönderilen beyin omurilik sıvısı (BOS) ve serum örneklerinin kızamık spesifik intratekal antikor indeksi sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2014-2015 yıllarında SSPE ön tanılı 80 hastaya ait 160 örnek (80 BOS ve 80 serum) eş zamanlı olarak alınarak laboratuvarımıza gönderilmiştir. Hastaların serum ve BOS örneklerinde kızamık immunglobulin G (IgG) düzeyi, kantitatif olarak BOS’ta özgül antikor saptayan indirekt Enzim-linked immunosorbent assay (ELISA) kiti (Measles Virus IgG ELISA for BOS Diagnostics, Euroimmun, Almanya) ile üretici firmanın önerileri doğrultusunda araştırılmıştır. Ayrıca nefelometre cihazında (BN Prospec, Siemens, Germany) albümin ve total IgG kitleri (Albumin, IgG, Siemens, Germany) ile serum ve BOS örneklerinin total IgG ve total albümin düzeyleri mg/L olarak saptanmıştır. Bu testlerden elde edilen sonuçlara göre kızamık spesifik antikor indeksi hesaplanmıştır. Elde edilen CSQrel (relative BOS/serum quotient) değerinin ≥ 1.5 olması, olgularda intratekal kızamık antikor üretiminin göstergesi olarak kabul edilmiş, 1.30-1.50 arası aradeğer, ≤1.30 ise negatif olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Örnekleri analiz edilen toplam 80 hastanın 50’si (%62) erkek, 30’u (%38) kadındı. Kızamık ASI değeri; 80 hastanın 15 (%18,75)’inde pozitif, 2 (%2,5)’sinde aradeğer, 63 (%78,75)’ünde ise negatif olarak saptandı. ASI değeri; ≥ 1.5 saptanan 15 hastanın 9 (%60)’u erkek, 6 (%40)’sı kadındı. Yaşları 8 ile 21 arasındaydı ve yaş ortalaması 16.6 hesaplandı. Bu 15 hastanın indeks değerleri 1.94 ile 107.75 arasında hesaplandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ensefalitli hastaların ayırıcı tanısında, SSPE düşünülmeli ve gerekli testler yapılmalıdır. Tanıda hastaya ait klinik ve EEG bulguları önemli olmakla birlikte intratekal antikor sentezi varlığının gösterilmesi önemli bir kriterdir. Teşhisin erken konulması, hastanın uzun süreli, gereksiz ve invaziv tedavilerden korunmasını ve uygun tedavi almasını sağlamaktadır.

14. 
Çiğ balık örneklerinden izole edilen Enterococcus faecium ve Enterococcus faecalis suşlarının gıda güvenliği yönünden bazı özelliklerinin değerlendirilmesi
Evaluation of some food safety-related characteristics of Enterococcus faecium and Enterococcus faecalis strains isolated from raw fish samples
Onur Karaalioğlu, SINE OZMEN TOGAY, Mustafa AY, Gözde Soysal, Mine Çardak, Ufuk Bagcı, Özlem EROL TINAZTEPE
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.97268  Sayfalar 341 - 352
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada çiğ balık örneklerinden izole edilen Enterococcus faecium ve E. faecalis suşlarının antibiyotik direnç ve virülens genleri taşıma yönüyle değerlendirilmesi ve antibakteriyel aktivite potansiyellerinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Sardalye, istavrit, barbun ve hamsi örneklerinden Kanamisin Azid Eskülin agar besiyeri kullanılarak izole edilip Gram boyama, katalaz testi, eskulin hidrolizi, pH 9,6 ve % 40’lık safra tuzu ortamında üreme, 10ºC ve 45ºC’de üreme testleri ile cins düzeyinde, API 20 Strep biyokimyasal test kiti ile de tür düzeyinde tanımlanan 33 adet izolatın antibiyotik (streptomisin, kloramfenikol, eritromisin, tetrasiklin, gentamisin ve vankomisin) direnç özellikleri disk difüzyon yöntemiyle ve virülens gen (agg2, gelE, cylA, cylB, cylM) taşıma durumları ise polimeraz zincir reaksiyonu ile araştırılmıştır. İzolatların referans test bakterilerine (Staphylococcus aureus ATCC 6538, E. coli ATCC 25922, Listeria monocytogenes ATCC 7644, L. innocua ATCC 33090, E. faecalis NCIMB 700584, E. faecium M74) karşı antibakteriyel aktivite potansiyelleri agar damlatma yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Tüm E. faecalis ve E. faecium izolatlarının streptomisine dirençli olduğu, bunun yanında 30 (%90,9) adet izolatta gentamisin, 14 (%42,4) adet izolatta ise yüksek seviye vankomisin direnci belirlenmiştir. Eritromisin antibiyotiğine karşı 32 (%96,7) adet izolatta ara seviyede direnç, tetrasiklin ve kloramfenikol antibiyotiklerine karşı ise sırasıyla 26 (%78,8) ve 30 (%90,9) adet izolatta duyarlılık tespit edilmiştir. İzolatlarda çoklu antibiyotik direnci de gözlemlenmiştir. Ayrıca bazı izolatlarda patojenlikte fonksiyonu bulunan gelE ve agg2 genlerine rastlanmış, 4 adet izolatta ise ß-hemolitik aktivite tespit edilmiştir. Bunun yanında izolatların bazılarında S. aureus ve L. monocytogenes’i de kapsayan test bakterilerine karşı belirgin bir antibakteriyel aktivite potansiyeli tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: E. faecium ve E. faecalis izolatlarının antibiyotik direnç ve virülens gen taşıma yönünden gıda güvenliği ve halk sağlığı için risk taşıyabileceği ancak izolatlarda aynı zamanda antibakteriyel aktivite potansiyeli de bulunabildiği ve tüm bu özelliklerin suş bazında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DERLEME
15. 
Bağırsak Mikrobiyotası ve Obezite İlişkisi
Relationship Between Obesity and Gut Microbiota
Bengül Durmaz
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.50375  Sayfalar 353 - 360
Bu derlemede, obezite etiyolojisinde bağırsak mikrobiyotasının rolüne dikkat çekmek amacı ile bağırsak mikrobiyotası ile obezite ilişkisi güncel bilgiler doğrultusunda irdelenmiştir. Obezitede bağırsak mikrobiyotası profilinin değiştiği, Firmicutes filumu bakterilerin miktarında Bacteoides’lere göre rölatif artış olduğu kabul edilmektedir. Sindirilemeyen polisakkaritleri hidroliz edebilen Firmicutes’ler daha fazla enerji kazanımını sağlayarak, yağ birikimine neden olmaktadır. Firmicutes filumu içinde farklı cins ve türdeki bakteri profilleri ile obezite ilişkisini gösteren çalışmalar olmasına rağmen, obezitede henüz hangi profil kilit rolü oynamaktadır sorusunun cevabı tam olarak alınamamıştır. Önceki çalışmalarda obezlerin bağırsağında mikrobiyal çeşitliliğin zayıflarınkine göre daha az olduğu bildirmişken, son yıllarda tam tersi sonuçlar da rapor edilmektedir. Günümüzde, mikrobiyotadaki bakterilerin çeşitliliği veya miktarındaki değişimden ziyade bağırsaktaki fonksiyonel disbiyoz daha önemli görülmektedir. Farklı mikrobiyota metabolitleri lipid ve glukoz homeostazının bozulmasına sebep olmakta ve tokluk duygusunun regülasyonunu değiştirmektedir. Bağırsak mikrobiyotası, ince bağırsak villuslarında kapiller damarların yoğunluğunu arttırarak ve oluşturdukları kısa zincirli yağ asitlerinin ( KZYA), G protein reseptörlerini aktive etmesi ile besin absorpsiyonunu kolaylaştırmaktadır. Böylece kalori alınımı artmaktadır. Ayrıca bu reseptörlerle etkileşim yağ doku ve periferal organlarda insülin duyarlılığını etkileyerek, açlık glisemisini düzenleyerek enerji metabolizmasında rol almaktadır. Diğer taraftan KZYA’leri glukagon benzeri peptid-1 salgılanmasını uyararak iştahı azaltır ve glukagon benzeri peptid-2’ nin salgılanmasını uyararak bağırsak epitel hücrelerinin çoğalmasını ve bariyer bütünlüğünün korunmasını sağlar. Böylece metabolik endotoksemiyi düşürür. KZYA leri, lipoprotein lipaz aktivitesinin antagonisti olan açlıkla indüklenen adipoz faktör oluşumunu inhibe ederek, yağ hücrelerinde trigliserid birikimine neden olur. Bağırsak bakterileri safra asidi sentezinde rol oynar. Böylece safra asitlerinin Fornesoid X reseptörlerine bağlanmasına bağlı reseptör artışına sebep olarak ve kolin biyoyararlanımını etkileyerek, iki ayrı yoldan karaciğerde trigliserid depolanmasına sebep olurlar. Bifidobacterium ve Lactobacillus’ların bazı türleri tarafından üretilen konjuge linoleik asidin anti-obezite etkisi olduğu, özellikle yaşlanmaya bağlı obezitenin, bu bakterileri içeren probiyotik besinlerin tüketilmesi ile azaldığı belirtilmektedir.
Sonuc olarak; bağırsakta mikrobiyal dengenin bozulması bağırsak geçirgenliği, kalori alınımı ve proinflamatuvar sitokinlerin seviyelerinde artışa ve endotoksemiye sebep olur. Disbiyoz insülin direnci gelişimi, aşırı yağ birikimi, obezite ve metabolik sendrom oluşma riskini artırır. Proteomik ve metabolomik çalışmalar, mikrobiyotanın obezitedeki rolünü netleştirmek için faydalı olacaktır.

16. 
Halk sağlığı bakış açısıyla gıda kaynaklı krizler ve önleme yaklaşımları
Foodborne crisis and preventive approach in public health perspective
Zehra Gürel, DILEK ASLAN
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.34711  Sayfalar 361 - 376
Dünyada gıdaya ilişkin yaşanan sorunların üç temel nedeni bireylerin ve toplumların kötü beslenme alışkanlıkları, gıda güvencesinin sağlanamaması ve gıda güvenliğinden kaynaklanan aksaklıklardır. Bu aksaklıklar “acil eylem gerektiren, kamu sağlığına yönelik ciddi ve kontrolsüz gıda kaynaklı risk teşkil ettiği tespit edilen tesadüfi veya kasıtlı bir durum” olarak tanımlanan gıda krizlerine de neden olabilmektedir. Bu makalede dünyada yaşanan gıda sorunları ve gıda krizlerine neden olabilecek gıda kaynaklı hastalıklar, dünyada ve ülkemizde yaşanan gıda krizi örnekleri, gıda kaynaklı hastalıkların koşul ve belirleyicileri ile konuya ilişkin yasal düzenlemeler hakkında bilgi verilmiştir. Makale ayrıca hastalıkların ortaya çıkmasını önlemek için neler yapılabileceğine dair kanıta dayalı bilgiler kullanarak bir halk sağlığı perspektifi de sunmaktadır.
Krizlere yol açabilen gıda kaynaklı hastalıklar günümüzde artık ülkelerin ne kadar gelişmiş olduklarına bakmaksızın hızlı bir şekilde uluslararası sınırları aşabilen küresel sorunlardır. Bununla birlikte gıda kaynaklı krizlerin/hastalıkların küresel yükünün öngörülebilmesi de olanaklı olmayabilir. Bu nedenlerle rapor edilen gıda kaynaklı hastalıkların boyutunun buzdağının görünen kısmı olduğu da belirtilmektedir. Saptanamamış kimi durumlar sorunların derinliğini artırmaktadır.
Gıda krizi ve ilgili sorunların yerel ve/veya küresel boyuttaki çözümleri için halk sağlığı bakış açısıyla gıda kaynaklı hastalıkların yaşanmasını önleyici tedbirler alınması ve yaşanan gıda kaynaklı hastalıkların krize dönüşmesini engellemek adına sistematik ve kısa/orta/uzun erimli müdahalelere gereksinim vardır.

LookUs & Online Makale
w