ISSN: 0377-9777 / e-ISSN: 1308-2523
Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi - Turk Hij Den Biyol Derg: 59 (1)
Cilt: 59  Sayı: 1 - 2002
ARAŞTIRMA
1.
2000 Yılında Kuduz Aşı Merkezine Başvuran Hastaların Değerlendırilmesi
Evaluation Of The Patients Admitted To Rabies Vaccination Department In 2000
Metin Özsoy, Selçuk Yakıştıran, Erkan Özkan
Sayfalar 1 - 6
AMAÇ: Kuduz tüm dünyada yaygın bir enfeksiyon hastalığıdır. Özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde önemli mortalite nedenlerinden biridir. Ülkemizde her yıl yaklaşık 82 000 şüpheli hayvan ısırığıyla karşılaşılmakta ve her yıl üç-beş kişi kuduzdan kaybedilmektedir.
YÖNTEMLER: Biz bu çalışmada Ankara’da kuduz aşı istasyonumuza şüpheli hayvan ısırığıyla gelen kişileri sosyodemografik özellikleri ve uygulanan tedavi yönünden araştırdık. Çalışmada hayvan ısırığıyla gelenlerin adı, soyadı, yaşı, cinsiyeti, ısıran hayvanın türü kaydedildi. 2000 yılı içinde istasyonumuza başvuran 1530 kişiden 1032’si (%67) erkek, 438’i (%33) kadındı.
BULGULAR: 1530 kişiden 1524’ü (%99.5) aşı programına alındı. Başvuran kişilerde uygulanan aşılama programı sonunda herhangi bir ciddi yan etkiye rastlanmadı. Isırık vakalarının %68’inden köpeklerin sorumlu olduğu saptandı. Yaş gruplarına bakıldığında tüm yaş gruplarının ısırık olaylarına maruz kaldığı gözlendi. Buna karşın ısırık olayına duyarlılık yönünden yaş grupları arasında fark yoktu.
SONUÇ: Sonuç olarak ülkemiz için hala önemli bir tehlike olan kuduza karşı başıboş hayvanlarla mücadele ve toplumumuzun eğitimi önem kazanmaktadır.
OBJECTIVE: Rabies is an endemic infectious disease and one of the most important cause of human mortality in especially underdeveloped and developing countries. In our country 82 000 people applied with suspected animal bites to health-care units every year, and among them three-five deaths occurred.
METHODS: In this study we investigated sociodemographic characteristics and applied treatment to those people applying with suspected animal bites to the rabies vaccination department in Ankara. Their names, surnames, gender, age, and kind of animal were all recorded. In the year 2000, vaccination was given to 1524 persons of total 1530 case applied to the rabies vaccination dept. In Ankara, 1032 (67%) of total 1530 were male and 498 (33%) female.
RESULTS: There were no adverse events after programme. 68% of cases were dog bite. There was no difference in sensitivity to bite in all age groups although all age groups exposed to animal bite.
CONCLUSION: This study showed that public education programmes and stray-animals control programmes are too important to prevent rabies in our country.

2.
Diyarbakır Kent Merkezinde Barsak Parazit Prevalansı 2001
The Prevalence Of Intestinal Parasites In Diyarbakır City In 2001
Ali Ceylan, Hamit Acemoğlu, Nezahat Özerdem, Davut Özbağ, Kadri Gül
Sayfalar 7 - 12
AMAÇ: Barsak parazitozları dünyanın hemen her bölgesinde, kalabalık ve alt yapısı bozuk olan yerlerde yüksekoranda görülür ve sıklığı; içme suyu kanalizasyon, altyapı, çevre koşulları vb sanitasyon düzeyi ile değişiklik gösterir.
YÖNTEMLER: Ülkemizde Barsak parazitozları sorununun çözülememesinin nedenini, bu alanda yapılan çalışmaların multidisipliner bir anlayışla ve entegre bir biçimde yürütülememesinde aramak gerekir. Bu çalışma Diyarbakır il merkezinde yaşayanlarda barsak parazit sıklığını ortaya çıkarmak amacıyla planlanmıştır.
BULGULAR: Diyarbakır yerleşim yerine ve şehir altyapı durumuna göre üç bölgeye ayrılmış ve toplam olarak 429 kişiden alınan dışkı örnekleri incelenmiştir. Araştırmaya katılanların %39.4’ünde parazit bulunmuştur.
SONUÇ: İncelenen 429 dışkı örneğinin; %16.9’unda Giardia intestinalis, %8.0’inde Entamobea coli ve %5.2’sinde ise Entamoeba histolytica saptanmıştır. 168 kişide toplam olarak 199 parazit kist ya da yumurtası saptanmış olup bunların 167’si (%83.9) protozoon,
32 tanesi (%16.1) helminttir.
OBJECTIVE: Intestinal parasites are detected nearly all around the world. They increase especially in the areas that are crowded and have bad sanitational levels. Incidence ofintestinal parazites change according to the sanitation status.
METHODS: In our country, the problem of intestinal parasites has not been solved because of the control and prevention studies are not multidisiplinear and integrated.This study was aimed to investigate the prevalence of intestinal parasites Diyarbakır city.
RESULTS: Diyarbakır was divided into 3 regions according to the settlement and substructure
conditions. Stool or fecal specimens taken from 429 persons were investigated and 39.4%, of them were found with pamsite.
CONCLUSION: The name and percentage of parasites were identified as follows: G.intestinalis 16.9%, Entamoeba coli 8.0% and Entamoeba histolytica 5.2%. Parasite cysts or eggs were detected totally in 168 stool samples, in 199 parasites. Totally in 199 parasites, 167 (83.9%) of them protozoon and 32 (16.1%) of them helmint.

3.
Serbest Eczane Atıkları Ve Yönetimi Üzerinde Bir Çalışma
A Study On The Wastes Of Community Of Pharmacy And Their Management
Gülbin Özçelikay
Sayfalar 13 - 20
AMAÇ: Bilindiği gibi dünyadaki yaşam dengesinin bozulmasında çevre kirliliğinin büyük rolü bulunmaktadır. Eczane atıkları (yarım kalan, kullanılmamış, son kullanma tarihi geçmiş ilaçlar, majistral ilaç yapımında kullanılan kimyasal maddeler ve bunların kapları, enjeksiyon sonrası oluşan atıklar, ambalaj malzemeleri) da çevre kirliliğinde önemli bir etkendir. Eczane atıklarının yönetimi insan ve çevre sağlığı açısından son derece önemlidir.
YÖNTEMLER: Bu çalışmada, serbest eczanelerde oluşan atıkların nasıl toplandığı, depolandığı ve imha edildiği incelenmeye çalışılmıştır.
BULGULAR: Çalışmanın materyalini, 2000 yılında Ankara merkez’de bulunan 1303 eczaneden 193 tanesine uygulanan anket formları oluşturmaktadır. Elde edilen veriler SPSS (7.0) istatistik programı ile değerlendirilmiştir.
SONUÇ: Çalışmanın sonuçlarına göre Eczacıların yaklaşık %14.5’i son kullanma tarihi geçen ilaçları, %50’si enjeksiyon atıklarını çöpe atmaktadır.
OBJECTIVE: As it is known, environmental pollution has an impotant role on spoiling of life balance in the world. Waste of pharmacy (drugs that completely unused or exceed the expirated date, chemical substances used in production of magistral drugs and their pats and waste of injection and packaging materials) is also a factor in environmental pollution. Management of the waste of pharmacy is very important for people and environmental health.
METHODS: In this study, It was investigated how to store and eliminate of medical waste produced in community pharmacies in Ankara.
RESULTS: Material of the study consist of questionery forms applied to 193 of community pharmacist of 1303 at the center of Ankara in 2000. The data have been evaluated by means of SPSS (7.0) statistical package program.
CONCLUSION: According to the results of the study, 14.5% and 50% of the pharmacist throw away the drugs that exceeded the expireted date and waste of injection, respectively.

4.
İdrar Örneklerinin Bakteriyolojik İncelemesinde Yeni Bir Kromojenik Agarın Kullanılabilirliğinin Değerlendirilmesi
Evaluation Of Usefulness Of A New Chromogenic Agar In The Bacteriological Examınation Of Urine Samples
M. Ali Saraçlı, Hakan Aydoğan, Ayten Küçükkaraaslan, Mustafa Özyurt, A. Celal Başustaoğlu
Sayfalar 21 - 24
AMAÇ: Bu çalışmada üriner sistem infeksiyonlarında sıklıkla izole edilen Gram pozitif ve Gram negatif çeşitli patojen mikroorganizmaların izolasyon ve erken identifikasyonunda Chromogenic Urinary Tract Infection (CUTI; Oxoid-İngiltere) mediumun kullanılabilirliğinin ve standart suş ve klinik izolatlar arasında performans açısından farklılığın olup olmadığının araştırılması amaçlandı.
YÖNTEMLER: Toplam dokuz farklı tür ATCC suşu ve 74 klinik izolatın %5 koyun kanlı agar, Eosin Methylen Blue (EMB) agar ve CUTI mediuma ekimleri yapıldı.
BULGULAR: İdrar örneklerinden soyutlanan bakterilerin oluşturdukları morfolojileri ile standart suşlarla elde edilenler arasında farklılık gözlenmedi.
SONUÇ: İdrar örneklerinden ilk izolasyon ve sonrasında tür düzeyinde identifikasyon masrafı açısından incelendiğinde ise, CUTI mediumun kanlı agar ve EMB besiyerlerinin birlikte kullanılmasının yerine tek olarak kullanımının yeterli olduğu, koloni morfolojilerine göre ön tanımlamada EMB besiyerinden daha başarılı olduğu ve rutin kullanımda önerilebileceği görüldü.
OBJECTIVE: In this study, it is aimed to evaluate the utilization of the Chromogenic Urinary Tract Infection medium (CUTI medium; Oxoid, England) for the isolation and identification of various Gram positive and Gram negative pathogens encountered in the urinary tract infections and to determine whether a difference exists between colonial morphology of ATCC strains and 74 clinical isolates on the CUTI medium.
METHODS: Urine specimens and ATCC strains were inoculated on to 5% sheep blood agar, Eosin Methylen Blue (EMB) agar and CUTI medium.
RESULTS: There was not any difference between morphogical aspects of the reference strains and the urinary tract isolates for tested strains.
CONCLUSION: It was determined that CUTI media may be supposed for routine use instead of both blood agar and EMB agar together, and that it is more succesful than EMB agar in respect of presumptive identification of isolates according to their colonial morphologies.

5.
Tavşanlarda (Oryctolagus Cuniculus) Çevre Sıcaklığının Yaşama Gücü, Büyüme, Beden Sıcaklığı Ve Kan Değerlerine Etkisi
The Effects Of Ambient Temperature On Survival Rate, Growth, Body Temperature And Hematological Values Of Rabbits
Ş. Nesrin Ongun, Öznur Poyraz
Sayfalar 25 - 42
AMAÇ: Beyaz Yeni Zelanda (BYZ) ve Kaliforniya (K) ırklarına ait tavşanlar 16°C, 30°C ve 10°C sıcaklıktaki odalarda üretilmiş ve aynı ortamlarda 90 gün büyütülmüştür. Hayvanlarda yaşama gücü, büyüme, beden sıcaklığı, eritrosit, retikülosit, trombosit sayıları, hemoglobin miktarı, hematokrit değeri, lökosit sayısı, lökosit formülü ve sedimentasyon hızı incelenmiştir.
YÖNTEMLER: Yaşama gücü 30°C’de K (%28.57), 10°C’de BYZ (%43.18) ırkında daha yüksek olmuştur. BYZ ve K ırklarında sırasıyla, canlı ağırlık sıcak ortamda 1680 ve 1387.5 g iken, soğukta 1237.37 ve 994.29 g olmuştur. Beden sıcaklığının özellikle BYZ ırkında çevre sıcaklığı ile etkilendiği görülmüştür.
BULGULAR: BYZ ırkında soğuk ortamda eritrosit (4 548 420/mm3) retikülosit (17 737/mm3) sayıları, hematokrit değeri (%35.89) sıcak ortama göre (4 300 000/mm3; 16 100/mm3 ve %34.40) daha yüksek, lökosit sayısı sıcakta (10.600 x103/mm3) soğuktan (9.653 x103/mm3) daha fazla ve trombosit sayısı, hemoglobin miktarı çevre sıcaklığına göre yaşa bağlı olarak değişmiştir.
SONUÇ: Sonuç olarak deneylerde kullanılacak tavşan kolonilerinin aynı ırk, yaş ve cinsiyet grubundan oluşturulması ve bulguların değerlendirilmesinde yaşama ortamındaki çevre sıcaklığının mutlaka dikkate alınması önerilmiştir.
OBJECTIVE: New Zealand White (BYZ) and Californian (K) rabbits were born and grown at ambient temperatures of 16°C, 30°C and 10°C rooms up to age of 90 days. Survival and growth rate, body temperature, erythrocyte, reticulocyte and trombocyte counts, haemoglobin concentration, haematocrit value, sedimentation rate, leucocyte count and differential leucocyte count were determined.
METHODS: Survival rate was higher in K (28.57%) under 30°C but it was better in BYZ (43.18%) under 10°C. While the body weights were 1680 and 1387.5 g under 30°C, those weights were 1237.37 and 994.29 g in 10°C room for BYZ and K, respectively. Body temperature has been effected by ambient temperature especially in BYZ.
RESULTS: Under 10°C, the count of erythrocyte (4 548 420/mm3), reticulocyte (17 737/mm3), hematocrit value (35.89%) were found higher than 30°C (4 300 000/mm3; 16 100/mm3 and 34.40%) for BYZ. The leucocyte count in 30°C(10.600 x103/mm3) were
higher than 10°C (9.653 x103/mm3) and the trombocyte count and hemoglobin concentration have been affected by ambient temperature according to the age.
CONCLUSION: It is recommended that, so as to use the rabbits for experimental purposes, it should be groupped in the same breed, age and sex. Also, it should be considered in ambient temperature for evaluation of results.

6.
Kan Donörlerinde Hbsag, Anti-Hcv, Anti-Hıv 1/2 Ve Treponema Pallidum Antikor Seroprevalansı
Seroprevalence Of Hepatitis B Virus Surface Antigen, Anti-Hepatitis C Virus, Anti-Human Immunodeffıciency Virus Type 1/2 And Treponema Pallidum Antibodies In Blood Donors
Abbas Yousefi Rad, Tansel Erke, Ahmet Arslantürk, Necati Bingöl, Volkan Madencioğlu
Sayfalar 43 - 50
AMAÇ: Kan transfüzyonlarından sonra gelişen post transfüzyonel komplikasyonları önlemek için kan donörlerinde değerleri hepatit-B virüs yüzey antijeni (HBsAg), anti-hepatit-C virüsü (anti-HCV),
YÖNTEMLER: anti-Human Immunodeficiency virus tip 1 ve 2 (anti-HIV 1/2) ve Treponema pallidum antikorlarının çok hassas tarama testleri ile araştırılması zorunludur.
BULGULAR: 01/01/1993 ile 03/06/1999 tarihleri arasında 27890 kan donörünün seroprevalans değerleri HBsAg için %2.80 (782),
SONUÇ: anti-HCV için %0.16 (45), anti-HIV 1/2 için %0.025 (7) ve T.pallidum antikoru için %0.1 (27) olarak saptandı.
OBJECTIVE: Investigation of Hepatitis B virus surface antigen (HBsAg), anti-hepatitis C virus (anti-HCV),
METHODS: anti-Human Immunodefficiency virus 1/2 (anti-HIV 1/2), and Treponema pallidum antibodies using very sensitive tests in blood donors is necessary to prevent infectious complications of blood transfusions.
RESULTS: In our hospital, we evaluated 27890 blood donors between 01.01.1993 and 03.06.1999 and found %2.80 HBsAg (782),
CONCLUSION: %0.16 anti-HCV (45), %0.025 anti-HIV 1/2 (7) and %0.1 T. pallidum antibody (27) positivity.

7.
1988-1998 Yılları Arası Edirne Bölge Hıfzıssıhha Müdürlüğü Gıda Güvenliği İnceleme Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Evaluation Of Reports On Food Safety Examined By Edırne Regional Hygiene Laboratory, Between 1988-1998
Faruk Yorulmaz
Sayfalar 51 - 56
AMAÇ: Bu çalışmada; Edirne ili genelinde sağlık ocaklarınca yürütülen gıda maddeleri denetimlerinin yıllar içinde nasıl bir seyir izlediğini ortaya koymak amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Buna göre Bölge Hıfzıssıhha Müdürlüğü’nün 1988-98 yılları arasındaki kayıtları incelenerek; alınan örneklerin sağlığa uygunluk oranı ile yıllara ve mevsimlere göre dağılımı araştırılmıştır. Belirtilen sürede alınan örnek sayısı üç kat artmasına rağmen, alınması gereken sayının %10-38’i düzeyinde kalmış, alınan örnekler mevsimlere homojen dağılmamıştır. Sağlığa uygun olmayan bakteriyolojik ve kimyasal örnek oranları sırasıyla ortalama 13.66±9.97 ve 22.91±27.16 bulunmuştur.
BULGULAR: Bu sürede bakteriyolojik olarak sağlığa uygun olmayan gıda örneği oranı azalmış, kimyasal yönden uygun olmayanların oranları değişmemiştir. Türkiye genelinde 1996-1998 arası, Gıda Maddeleri Tüzüğü’ne uygun olmayan gıda örnekleri için bildirilen veriler; incelediğimiz Edirne bölgesinde saptadığımız oranlardan bakteriyolojik örneklerde yüksek, kimyasal örneklerde düşüktür.
SONUÇ: Personel eğitimi, gıdaların daha iyi denetlenmesi, kurumlararası işbirliği, sağlığa uygun olmayan gıdalar için caydırıcı yaptırımların uygulanması ile gıdalardan gelebilecek sağlık sorunlarını önlemek mümkün olabilecektir.
OBJECTIVE: In this study, it is aimed to investigate the auditing activities on foodstuffs performed by the health centres in Edirne, by years.
METHODS: We reviewed the records of food samples examined by Regional Hygiene Laboratory between 1988-1998, and analysed them according to their quantity, quality for health and distribution to years and seasons. Although quantity of specimens has increased three folds in 11 years, it is not already represented the size of population of the health centres. Sample distributions were not homogenous in terms of seasons and years. The mean of bacteriological and chemical contaminated food specimens has been found 13.66±9.97 and 22.91±27.16 respectively.
RESULTS: The bacteriological contaminated sample ratios have been decreased whereas the chemical contaminated sample ratios have not shifted during this time.When it is compared with data for food, incongruous with the Regulation of Foodstuff from the Ministry of Health, between 1996-98, we found the proportion of bacteriological samples were higher and the chemical samples were lower then the proportion of general in Turkey.
CONCLUSION: By regular training program for health centres’ staff, updating the regulations, coordinating the related sectors, the auditing activities might become better and protected the public from the health matters originated by foodstuff.

DERLEME
8.
Üriner Myiasis
Uriner Miasis
Berk Burgu
Sayfalar 57 - 60
GİRİŞ
İlgili literatürlere atfen myiasis teriminin ilk kez 1840 yılında Hope tarafından bazı Diptera larvalarının insanlarda yaptığı hastalığı tanımlamak için “Insect’ler ve insan vücudunda tesadüfen bulunan larvalar” adlı kitapta önerildiği “myia” nın yunanca sinek anlamında olduğu, “myiasis” için sinek hastalığı denilebileceği kaydedilmektedir (1-5). Myiasis teriminin karekterleri ve kapsamı uzun zaman süresi içinde nispeten netleşmiş olup, günümüzde myiasis insan ve omurgalı hayvanların doku ve organ boşluklarının bazı sinek (Diptera) larvaları ile enfestasyonu ve bu larvaların canlı veya ölü dokular, vücut sıvı maddeleri veya sindirilmemiş gıdalar ile beslenmeleri sonucu meydana getirdiği lezyonları ifade etmek için kullanılmaktadır (1, 5, 6). Myiasis 1) Anatomik 2) Entomolojik olarak sınıflandırılmaktadır. Anatomik olan sınıflandırmada larvaların lokalize olduğu anatomik bölge, organ, doku söz konusudur (Kullanılan terimler değişik olmakla birlikte dermal, subdermal, intestinal, ürogenital, nasal, oküler vb. gibi.). Entomolojik olan sınıflandırmada ise larvaların gösterdiği parazitizm derecesi önemli olmakta, bu bağlamda myiasis’in zorunlu, istemli ve rastlansal olabileceği belirtilmektedir (1-5, 6).

LookUs & Online Makale
w