
| TÜM DERGİ | |
| 1. | 2013-3 Cilt 70 Tüm Dergi 2013-3 Vol 70 Full Printed Journal Murat DUMANdoi: 10.5505/TurkHijyen.2013.88319 Sayfalar 134 - 174 Makale Özeti | |
| ARAŞTIRMA | |
| 2. | Yaşlı hastalarda yüksek eritrosit sedimentasyon hızının nedenlerinin incelenmesi Causes of high erythrocyte sedimentation rates in elderly patients Nihal Uğuz, Tuğrul Çelik, Oya Torun Güngör, Ceylan Bal, Fatih Bakır, Fatma Kazancı, Ramazan Yiğitoğludoi: 10.5505/TurkHijyen.2013.71542 Sayfalar 135 - 140 AMAÇ: Eritrosit sedimentasyon hızı (ESH) klinik tıpta sıklıkla istenen basit ve ucuz bir laboratuvar testidir. Test antikoagulanlı kan tüpündeki eritrositlerin yerçekimi etkisiyle dikey olarak bir saat içinde düştüğü mesafeyi ölçer. ESH’nin aşırı yükselmesi (≥ 100 mm/saat) sıklıkla ciddi hastalıklar ile ilişkilidir. Bu çalışmada 65 yaş ve üstü hastalarda ESH’nin 100 mm/saat’i geçtiği hastalıkları ve oranlarını tespit etmek amaçlandı. YÖNTEMLER: Bu çalışmada Turgut Özal Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi gören 65 yaş ve üstü hastalar geriye dönük incelendi. ESH’si 100 mm/saat’in üzerinde olanların yaş, cinsiyet, sedimentasyon hızı ve tanıları kaydedilerek analiz yapıldı. Tanılar beş gruba ayrıldı: (i) enfeksiyon; (ii) malignensi; (iii) inflamatuvar/konnektif doku hastalıkları; (iv) renal hastalıklar; (v) diğer hastalıklar. ESH Westergren tekniği ile sodyum sitrat antikoagülanlı tam kan kullanılarak ölçüldü. Okumalar bir saatlik inkübasyondan sonra yapıldı. BULGULAR: ESH’si 100 mm/saati geçen 65 yaş ve üstü 205 hasta analiz edildi. Hastaların 115’i kadın (%56), 90’ı erkekti (%44). Hastaların yaş ortalaması 74,9 ± 6,45, eritrosit sedimentasyon hızı ortalaması 114,9 ± 14,8 idi. Hastalık gruplarına göre dağılım incelendiğinde enfeksiyon hastalıkları birinci sırayı alırken (%37,5), ikinci sırada malignensiler (%21,9), üçüncü sırada diğer hastalıklar (%21,4), dördüncü sırada böbrek hastalıkları (%15,1) gelmekteydi. Konnektif ve inflamatuvar doku hastalığı görülme sıklığı ise %3,9’du. SONUÇ: Yaşlılarda ESH’nin aşırı yükselmesinin en sık nedeni enfeksiyondur. Diğer yaş gruplarından farklı olarak malignensi eritrosit sedimentasyon hızını arttıran en sık ikinci neden olarak bulunmuştur. Aşırı yüksek ESH’ye sahip hastalarda etiyoloji araştırılırken yaş faktörü göz önünde bulundurulmalıdır. |
| 3. | Savaş yaralanması sonrasında İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi Medicalpark Hastanesi’ne başvuran Libyalı hastaların yara örneklerinden izole edilen izolatların dağılım ve antibiyotik duyarlılık sonuçlarının incelenmesi The evaluation of the distribution and antimicrobal susceptibility of the strains isolated from war wound specimens of the Libyan patients at Izmir University School of Medicine Medicalpark Hospital in Turkey Mürşide Tunçel Başoğlu, Gülfem Terek Ecedoi: 10.5505/TurkHijyen.2013.35762 Sayfalar 141 - 146 AMAÇ: Deri ve yumuşak doku enfeksiyonları, oluşturduğu klinik tablolar ve etkenlerin çeşitliliği açısından önemlidir. Yara kültürleri tedavi maliyetlerinin düşmesine ve dirençli mikroorganizmaların yayılımının önlenmesi ve kontrol edilmesine katkı sağlar. Çalışmamızda Libya’daki iç savaş sonrası İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi Medicalpark Hastanesinde tedavi gören hastaların yara örneklerinden izole edilen izolatların dağılım ve antibiyotik duyarlılıklarının değerlendirilmesi ve aynı tarihler arasında aynı servislerde tedavi gören Türk hastaların sonuçlarıyla karşılaştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEMLER: Çalışmamızda Libya’daki iç savaş sonrası ülkemize gelen ve Kasım 2011- Nisan 2012 tarihleri arasında İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi Medicalpark Hastanesi’nde tedavi olan Libyalı hastalardan alınan 40 yara örneğinden ve aynı tarihler arasında hastanemizde tedavi gören Türk hastalardan alınan 154 yara örneğinden izole edilen izolatlar retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Üreyen izolatlar konvansiyonel yöntemler ve otomatize Vitek version 2.0 (Biomerieux, Fransa) sistemi ile identifiye edilmiş, antibiyotik duyarlılığı Vitek 2.0 otomatize sistemde çalışılmıştır. BULGULAR: Libyalı hastalardan alınan toplam 40 yara örneğinin 17 (%42,5)’sinde üreme saptanmıştır. Bu izolatların 10 (%58,8)’u Gram negatif bakteri, yedisi (%41,2) Gram pozitif bakteriydi. En sık izole edilen suşlar Enterobacter cloacea dört (%23,5), koagülaz negatif Stafilokoklar (KNS) dört (%23,5), Stapylococcus aureus (%17,6) ve Proteus mirabilis (%11,7) olarak belirlenmiştir. E. cloacea’nın meropenem ve amikasine duyarlı olduğu görülmüştür. SONUÇ: Çalışmamızda yara yeri örneklerinden izole edilen izolatların dağılımı ve antibiyotik duyarlılığı incelenmiştir. Libyalı hastalarda en sık izole edilen suşlar E. cloacea ve KNS olarak saptanmıştır. Aynı dönemde hastanemizde tedavi gören Türk hastaların yara örneklerinde en sık P. mirabilis’in, Gram pozitif etkenlerden metisiline duyarlı S. aureus’un ürediği tespit edilmiştir. Ülkemizde benzer çalışmalar olmadığından verilerimizi karşılaştırma şansımız olmamıştır. Elde edilen verilerin değerlendirilmesi için geniş kitleleri kapsayan ileri çalışmalara ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz. |
| 4. | Çiğ sütlerden izole edilen bazı Pseudomonas bakterilerinin proteolitik, lipolitik aktivitelerinin ve antibiyotik duyarlılıklarının araştırılması Investigation of proteolytic, lipolytic activities and antibiotics susceptibility of some Pseudomonas bacteria isolated from raw milks Tuba Çaylak Taş, Gökçen Yuvalı Çelik, Dilşad Onbaşılıdoi: 10.5505/TurkHijyen.2013.42275 Sayfalar 147 - 152 AMAÇ: Pseudomonas bakterileri proteaz ve lipaz gibi yüksek sıcaklıklarda kararlı ekstraselüler enzimleri sentezlerler. Bu nedenle Pseudomonas türleri çiğ veya pastörize sütte bozulmadan sorumlu en yaygın organizmalardır. Bu çalışmanın amacı, çiğ sütlerden izole edilen 15 adet Pseudomonas suşunun antibiyotik duyarlılığı, proteolitik ve lipolitik aktivitelerini belirlemektir. YÖNTEMLER: Bu çalışmada incelenen 15 adet Pseudomonas spp. suşu Türkiye’de Kayseri ve Niğde illerinden toplanan 50 adet çiğ süt örneğinden izole edilmiştir. Örnekler, laboratuvara transfer edilene kadar düşük sıcaklıkta muhafaza edilmiş ve 24 saat içerisinde analize alınmıştır. İzole edilen suşlar Analitik Profil İndeks (API 20 NE) kullanılarak tanımlanmıştır. Pseudomonas suşlarının proteolitik ve lipolitik aktiviteleri Skim Milk Agar (SMA) ve Tribütirin Agar (TA) besiyerlerinde test edilmiştir. Bir gecelik kültürlerden besiyerlerine nokta ekim yapılmıştır. İnkübasyondan sonra SMA ve TA besiyerlerinde oluşan zonlar kumpas ile ölçülmüştür. Aynı zamanda, suşların yedi antibiyotiğe karşı duyarlılıkları test edilmiştir. Pseudomonas spp suşlarının antibiyotiklere karşı duyarlılığı ampisilin (10 μg), amikasin (30 μg), gentamisin (10 μg), oflaksasin (5 μg), tetrasiklin (30 μg), kloramfenikol (30 μg) ve sefuroksim (30 μg) antibiyotikler için disk difüzyon yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Sonuçlar CLSI standartlarına göre yorumlanmıştır. BULGULAR: Proteolitik aktiviteye sahip olduğu saptanan 14 Pseudomonas suşunun bu aktivitelerinin 14,2 ve 55,0 mm zon çapları arasında olduğu bulunmuştur. Lipolitik aktivite gösteren 13 suşun aktivitelerinin 5,3 ve 29,3 mm zon çapları arasında olduğu bulunmuştur. Test edilen Pseudomonas suşlarının %57’sinin antibiyotiklere karşı duyarlı, %35’inin dirençli ve %8’sinin orta duyarlı olduğu belirlenmiştir. SONUÇ: Çalışmamız ilaç sanayi ve diğer sektörlerde kullanılan mikrobiyal enzimlerin saflaştırılması ve ekonomik faydalarına yönelik konulara ışık tutacaktır. |
| OLGU SUNUMU | |
| 5. | Olgu sunumu: Samsun’da bir ürogenital myiasis olgusu A case report: An urogenitale myiasis case from Samsun Metin Özdemir, Muhammet Arif Bahadırdoi: 10.5505/TurkHijyen.2013.80148 Sayfalar 153 - 156 Myiasis, canlı insanların ve omurgalı hayvanların, en azından belirli bir süre için hastanın ölü veya canlı dokularından, vücut sıvılarından veya hazmettiği gıdalardan beslenen, Diptera türünden sinek larvaları (kurtçukları) tarafından infestasyonudur. Bu vaka sunumunda, Psychoda türüne ait sinek larvasının sebep olduğu, Samsun’da, 60 yaşında bir kadın hastadaki ürogenital myiasisi bildiriyoruz. Karın ağrısı, ishal ve idrar yaparken yanma şikayeti ile hastanemize başvuran hastanın idrar örneğinde bir larva tespit edildi. Bu bildiride ürogenital myiasis’e sebep olan sineklerin biyolojisini ve klinik önemini tartışıyoruz. |
| 6. | İmmun sağlam fakat yoğun emosyonel stres altında olan iki olguda Zona zoster sonrası gelişen aseptik menenjit ve hepatit tablosu Zona zoster associated with aseptic menengitis and hepatitis in two immunocompetent cases after emotional stress Gökhan Karaahmetoğlu, Ali Acar, Oral Öncül, Mustafa Özyurt, Levent Görenekdoi: 10.5505/TurkHijyen.2013.49091 Sayfalar 157 - 162 Zona zoster, immün sistemi sağlam olanlarda sıklıkla iyi seyirli bir hastalıktır. İmmun sistemi baskılanmış hastalarda ise yaygın olma riski taşır. Zona zoster, hem immun sistemi sağlam, hem de zayıflamış hastalarda nadiren miyelit, aseptik menenjit, ensefalit ve ventrikulit gibi nörolojik komplikasyonlara yol açabilir. Yirmi ve yirmi bir yaşında immunsistemleri sağlam olan iki erkek hasta ortak olarak ateş, şiddetli baş ağrısı, uyku hali, bulantı, kusma yakınmaları ile hastanemiz acil servisine farklı zamanlarda başvurdular. Ek olarak bir hastada yürüme ve denge problemi şikayeti vardı. Hastaların yapılan fizik muayenelerinde bir olguda sol koltuk altında diğer olguda sol lumbal bölgede belli bir dermatom alanı ile sınırlı gruplar halinde vezikuler lezyonlar saptandı. Yine iki olguda da ense sertliği ve meninks irritasyon bulguları pozitifti. Her iki olguya da lomber ponksiyon yapıldı. Beyin omurilik sıvısında lenfosit hakimiyetinde pleositoz ve protein yüksekliği görüldü. Epidemiyolojik olarak birbirleriyle ilişkisi olmayan ve farklı zamanlarda başvuran hastalar servisimize yatırıldı. Alınan anamnezlerinde hastaların her ikisinin de son zamanlarda yoğun emosyonel stres altında oldukları anlaşıldı. Fizik incelemelerinde iki olguda da tek dermatom alanı ile sınırlı döküntüler tespit edildi. Hastalara klinik ve laboratuar olarak aseptik menenjit ile komplike zona zoster tanısı konuldu. Beyin omurilik sıvısında VZV-PCR çalışılmadı ancak klinik ve her iki olgunun da serum VZV IgM serolojilerinin pozitif olması üzerine hastalarda aseptik menenjit ile komplike zona zoster tanısı konuldu. Her iki olguya da asiklovir tedavisi başlandı. Komplikasyonuz olarak iyileşme sağlandı. Bilinen bir immün yetmezliği olmayan ancak emosyonel stres altındaki hastalarda gelişen zona enfeksiyonlarında SSS manifestasyonlarının gelişebileceği akılda tutulmalıdır. |
| DERLEME | |
| 7. | Kalıcı organik kirleticiler (KOK) Persistent organic pollutants (POPs) Hakan İstanbulluoğlu, Ömer Faruk Tekbaşdoi: 10.5505/TurkHijyen.2013.49403 Sayfalar 163 - 174 Kalıcı organik kirleticiler (KOK) çevrede kalıcı özelliği olan kimyasal maddelerdir. KOK’in en önemli özellikleri biyoakümülasyon ve toksisitedir. KOK organik bileşiklerdir ve kimyasal ve biyolojik bozulmaya karşı oldukça dayanıklıdırlar. KOK’in önemli bir kısmını endüstriyel kimyasallar ve pestisitler oluşturmaktadır. Endüstriyel kimyasallar ve pestisitler dışında kalan KOK ise bazı pestisitlerin ya da atıkların yakılması işlemi sırasında yan ürün olarak oluşan bileşiklerdir. Tüm dünya genelinde KOK insan sağlığına ve doğal yaşama karşı bir tehdit unsuru olarak kabul edilmektedirler. KOK maruziyeti; kanserler, doğumsal anomaliler ve immun sistem bozuklukları gibi ciddi sağlık sorunlarına sebep olabilmektedir. KOK maruziyetinin en önemli kaynağı gıdalardır. KOK plasenta yolu ile fetüse, anne sütü yolu ile de bebeğe geçebilmektedir. Çok geniş bir alana yayılımları, kalıcılıkları ve biyoakümülasyon özellikleri nedeniyle hiçbir hükümetin insan ve çevre sağlığını KOK’den tek başına koruması mümkün değildir. Bu kapsamda, insan ve çevre sağlığını KOK’den korumayı amaçlayan Stockholm Konvansiyonu 2001 tarihinde İsveç’in Stockholm kentinde kurulmuştur. Stockholm Sözleşmesi’nde temel amaç; KOK’in kullanılmasına, üretimine, ithalat ve ihracatına yasaklama veya sınırlama getirmektir. Sözleşme, kalıcı organik kirleticilerin üretiminden bertarafına kadar tüm süreçlere ve yan ürün olarak üretilen KOK’lere ilişkin çeşitli düzenlemeler getirmektedir. Sözleşme aynı zamanda, yeni KOK’in geliştirilmesinin önlenmesi ve gelecekte diğer KOK’in de sözleşmeye dahil edilebilmesi hususlarını hükme bağlamaktadır. Türkiye, bu konvansiyonun üyesidir ve üyelik sorumluluklarını yerine getirmek için çalışmaktadır. Konu ile ilgili çok önemli diğer bir husus da kamuoyunun bilinçlendirilmesidir. Bu hususa bugüne kadar gerekli dikkatin sarf edildiğini ve toplumda KOK ve diğer endüstriyel kimyasallarla ilgili olarak bilgi seviyesinin artırıldığını söylemek oldukça zordur. Konunun çeşitli eğitimlerde ele alınması, gelecek nesillere sağlıklı bir çevre armağan etmenin anahtarıdır. |