1. | Akut Gastroenteritli Çocuklarda Human Bocavirus DNA Varlığının Araştırılması Investigation of Human Bocavirus DNA in children with acute gastroenteritis Serhat Sirekbasan, Kenan Midilli, Yasemin Akın, Pelin Demirci, Sevgi Ergin, Arif Kaygusuzdoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.59354 Sayfalar 261 - 268 GİRİŞ ve AMAÇ: Akut gastroenteritler, çocuklarda alt solunum yolu infeksiyonlarından sonra en sık morbidite ve mortalite nedenidir. Beş yaşın altındaki çocuklarda dünyada her yıl bir milyar çocuk ishale yakalanmakta ve yaklaşık altı milyon çocuk ishal nedeni ile kaybedilmektedir. Gastroenterit etkenlerinin bilinmesi, doğru tanı ve etkin tedavi fırsatı sağlamasının yanı sıra antimikrobiyal tedavi gereken durumlarda antibiyotik seçimi için de yol gösterici olmaktadır. Bu çalışmada, hastanemize başvuran 0-5 yaş arası çocuklardaki akut gastroenteritlerde Human Bocavirus varlığı ve sıklığının araştırılması amaçlandı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya, hastanemize başvuran akut gastroenteritli 0-5 yaş arasındaki 101 çocuktan (42 kız, 59 erkek) alınan dışkı örnekleri dahil edilmiştir. HBoV DNA’sı NP-1 gen bölgesine uygun primer dizilerinin kullanıldığı PCR yöntemi ile araştırılmıştır. BULGULAR: İncelenen 101 örnekten 7’si (% 6,9) HBoV pozitif olarak saptanmıstır. HBoV pozitif hastaların yaş ortalaması 1.5 (1–2,5 yas) olup % 71,4’ü 2 yaş altıdır. 7 pozitif örnekten de 2’sinde (% 28,6) birden fazla virus açısından (HBoV ve Norovirus) pozitiflik elde edilmiş ve eşzamanlı infeksiyon varlığı düşünülmüştür. TARTIŞMA ve SONUÇ: HBoV’un gastrointestinal sistem infeksiyonlarındaki rolünü araştırmak için düzenlenen çalısmalar tedavi ve epidemiyolojik açıdan önemlidir. HBoV’un akut gastroenterit infeksiyonlarındaki rolünün tam olarak belirlenebilmesi için daha ileri çalışmalar yapılması gerekmektedir. Çalışmamızın ülkemizde bu konuda yapılan ilk araştırma olması açısından, epidemiyolojik çalışmalarına katkısı olduğu kanısındayız. |
2. | THDBD 2017-4 Cilt 74 Tüm Dergi TBHEB 2017-4 Vol 74 Full Printed Journal Utku ErcömartSayfalar 261 - 360 Makale Özeti | |
3. | Yoğun bakım ünitelerinde yatan hastaların kan kültürlerinden izole edilen mikroorganizmalar ve antibiyotik duyarlılıkları Microorganisms isolated from blood cultures of the patients in intensive care units and their antibiotic susceptibilities M. Cem Şirin, Neval Ağuş, Nisel Yılmaz, Arzu Bayram, Sevgi Yılmaz Hancı, Pınar Şamlıoğlu, Yeşer Karaca Derici, Güliz Doğandoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.94899 Sayfalar 269 - 278 GİRİŞ ve AMAÇ: Kan dolaşımı infeksiyonlarına yol açan etkenlerin ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi, klinisyeni doğru ve uygun ampirik tedaviye yönlendirmek açısından önemlidir. Bu çalışmada, hastanemiz yoğun bakım ünite (YBÜ)'lerinde yatan hastaların kan kültürlerinden izole edilen mikroorganizmaların dağılımının ve antibiyotik duyarlılıklarının incelenmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Kan örnekleri BacT/ALERT 3D (bioMérieux, Fransa) otomatik kan kültürü sisteminde inkübe edilmiştir. İzole edilen bakteri suşlarının tanımlanması ve antibiyotik duyarlılık testleri Vitek 2 compact (bioMérieux, Fransa) otomatize sistemi ile yapılmıştır. Vankomisin, teikoplanin, linezolid, imipenem ve meropenem direnci E-test (bioMérieux, Fransa) yöntemiyle doğrulanmıştır. Maya mantarlarının tanımlanması ve antifungal duyarlılık testleri için API ID 32C ve API ATB Fungus 3 (bioMérieux, Fransa) kitleri kullanılmıştır. BULGULAR: İzole edilen 829 mikroorganizmanın 372’si (%44.9) gram pozitif, 334'ü (%40.3) gram negatif bakteri, 123'ü (%14.8) maya mantarı olarak tanımlanmıştır. En sık izole edilen etkenler; sırasıyla koagülaz negatif stafilokoklar (KNS) (%25.3), Enterococcus spp. (%13.6), Acinetobacter spp. (%13.1), Candida parapsilosis (%8.3), Escherichia coli (%7.9), Klebsiella spp. (%7), Staphylococcus aureus (%4.9), Pseudomonas aeruginosa (%4.8), Candida albicans (%4.7), Serratia marcescens (%2.8), Proteus spp. (%1.8), ve Enterobacter spp. (%1.7) olarak belirlenmiştir. KNS suşlarının %79.5'u, S.aureus suşlarının %12.2'si metisiline dirençli olarak saptanmıştır. Stafilokok suşları ve Enterococcus faecalis'de glikopeptid ve linezolid direncine rastlanmazken, Enterococcus faecium suşlarında %15.5 vankomisin, %13.8 teikoplanin ve %1.7 linezolid direnci görülmüştür. Karbapenem direnci Acinetobacter baumannii'de %90.4, P.aeruginosa'da %45, S.marcescens'de %8.7 ve Klebsiella spp.'de %8.6 olarak bulunurken, kolistin direncine rastlanmamıştır. C.parapsilosis en sık izole edilen maya türü olarak saptanırken, Candida türlerine karşı en etkili antibiyotikler flusitozin ve amfoterisin B olarak bulunmuştur. TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastanemiz YBÜ'lerinde yatan hastaların kan kültürlerinden vankomisine dirençli enterokokların, çoklu antibiyotik direnci gösteren A.baumannii, P.aeruginosa ve K.pneumoniae suşlarının izole edilmesi; daha etkin infeksiyon kontrol programlarının ve akılcı antibiyotik kullanım politikalarının uygulanması gerektiğini göstermiştir. |
4. | Yara Örneklerinden İzole Edilen Mikroorganizmalar ve Antimikrobiyallere Duyarlılıkları Microorganisms Which Isolated from Wound Samples and Their Antimicrobial Susceptibilities Gamze Altan, İpek Mumcuoğlu, Gülşen Hazırolan, Dilek Dülger, Neriman Aksudoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.81598 Sayfalar 279 - 286 GİRİŞ ve AMAÇ: Yara enfeksiyonları, morbidite ve mortalitesi yüksek önemli bir sağlık problemi olmaya devam etmektedir. Ekonomik kayıpları ve artan antimikrobiyal direnç gelişimini engellemek amacıyla, bu enfeksiyonların erken tanınması, uygun ve etkili şekilde tedavi edilmesi daha önemli hale gelmiştir. Bu çalışmada, hastanemizde çeşitli kliniklerde yatarak takip edilmekte olan hastalardan alınan yara sürüntü örneklerinden izole edilen etken mikroorganizmalar ve antimikrobiyal duyarlılıkları incelenmiştir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Laboratuvarımıza gönderilen yara sürüntü örneklerinin rutin besiyerlerine ekimleri yapılmış ve Gram boyalı preparatları değerlendirilmiştir. Kültürde üretilen izolatların tanımlama ve antibiyotik duyarlılık testleri otomatize VITEK 2 ( bioMerieux / France ) sistemi ile yapılmıştır. BULGULAR: Çalışmamızda 01.01.2010 - 31.12.2015 tarihleri arasında gönderilen 6998 hastaya ait 8433 yara sürüntü örneği retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Toplamda 1201 hastaya ait örneklerden izole edilen 1311 mikroorganizma etken kabul edilmiştir. Cerrahi, yoğun bakım ve dahiliye kliniklerinde en sık izole edilen etken Acinetobacter baumanii iken bunu Pseudomonas aeruginosa ve Escherichiae coli takip etmiştir. Yanık kliniğinde ise en sık izole edilen etken P. aeruginosa olmuş, bunu A. baumanii ve Staphylococcus aureus izolatları takip etmiştir. A. baumanii ve P aeruginosa izolatlarına en etkili antimikrobiyaller kolistin ve aminoglikozidler olarak tespit edilmiştir. Enterobacteriacea izolatları arasında genişlemiş spektrumlu beta laktamaz oranı % 11-50 arasında değişirken bu suşlara en etkili antimikrobiyaller karbapenem ve aminoglikozidler olarak belirlenmiştir. S. aureus izolatları arasında metisiline direnç oranı % 21-29 arasında değişirken, glikopeptidler ve kinolonlar bu bakteriye en etkili antimikrobiyaller olarak izlenmiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda, hastanemizde yara kültürlerinde, Gram negatif mikroorganizmaların Gram pozitiflerden daha sık etken olarak izole edildiği belirlenmiştir. Etken mikroorganizmaların çoğunda birden fazla antibiyotik grubuna direnç olduğu izlenmiştir. Hastanelerde, farklı kliniklerden gönderilen yara kültürlerinden izole edilen etkenlerin ve antimikrobiyal duyarlılıklarının belirlenmesi, hastane enfeksiyonlarının sürveyansı, ampirik tedavilerin doğru seçilmesi ve antibiyotik politikalarının belirlenmesi açısından önemlidir. Bu sonuçlardan yola çıkılarak antibiyotik dirençlerinin hastanede kliniklere göre izlenmesine ve kullanılacak antibiyotiklere yol gösterici olması için verilerin periyodik olarak kliniklere bildirilmesine karar verilmiştir. |
5. | Hepatit C Virusu ile Enfekte Hastalarda Hepatit B Seroprevalansının Araştırılması Investigation of Hepatitis B Virus Seroprevalence in Hepatitis C Infected Patients Fatma Yılmaz Karadağdoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.32748 Sayfalar 287 - 292 GİRİŞ ve AMAÇ: GİRİŞ ve AMAÇ: Hepatit B virusu (HBV) ve hepatit C virusu (HCV) enfeksiyonlarının neden olduğu kronik karaciğer hastalığı, tüm dünyadaki en önemli sağlık sorunlarından biridir. Bu çalışmanın amacı enfeksiyon hastalıkları polikliniğinde takip edilen HCV ile enfekte hastalarda HBV serolojilerinin belirlenmesi ve seronegatif olanların bağışıklanmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2005- Haziran 2010 tarihleri arasında Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğinde kronik hepatit C tanısı ile takip edilen hastalardan, hepatit B enfeksiyon belirteçlerinden HBsAg, anti-HBs ve anti-HBc IgG araştırılan hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların demografik bilgileri, intravenöz madde kullanımı ve alkol kullanma alışkanlıkları, kronik böbrek yetmezliği, malignite gibi eşlik eden komorbite faktörler, kanamalı diş çekimi, organ nakli, diyalize girme, kan transfüzyonu ve kadın hastalarda ise kürtaj öyküsü olup olmadığı dosya kayıtlarından incelenmiştir. Hepatit B ve C serolojik profilleri kemilüminesans yönteminin kullanıldığı otomatik makro ELİSA cihazı ile araştırılmıştır. BULGULAR: Çalışmaya HCV ile enfekte 34’ü erkek (%37) ve 58’i kadın (%63) olmak üzere toplam 92 hasta alınmıştır. Kadınların yaş ortalaması 54,1±14,5 (20-78), erkeklerin ise 53,9±14,.6 (19-85) olarak belirlenmiştir. Olguların 36 (%39,1)’sında HBV ile karşılaştıkları tespit edilirken bunların 27 (%29,3)’sinde doğal bağışıklık, dördünde (%4,3) kronik inaktif taşıyıcılık ve beşinde (%5,4) ise izole anti-HBc IgG pozitiflik saptanmıştır. İzole anti-HBc IgG pozitif olan hastalarda okkült hepatit B enfeksiyonu ekarte edilememiştir. Hastaların 80 (%86,9)’inde kan transfüzyonu, kanamalı diş çekimi, operasyon ve kürtaj gibi risk faktörlerinden en az birisi mevcuttur. Risk faktörü olan kişiler ile olmayanlar karşılaştırıldığı zaman hepatit B bulaşması konusunda iki grup arasında istatistiksel anlamlılık tespit edilmemiştir (p=0,53). Hastalar tarafından kronik böbrek yetmezliği, diyaliz tedavisi, organ nakli, malignite öyküsü ve intravenöz madde kullanımı belirtilmemiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Hepatit B açısından seronegatif olan kişilerin aşılanması olası HBV koenfeksiyonlarının hepatit C kliniğini olumsuz etkilemesini engelleyecektir. Bu nedenle HCV ile enfekte olgularda HBV için serolojik inceleme yapılması ve seronegatif olan kişilerin aşılanması gerekliliği bir kez daha vurgulanmaya çalışılmıştır. |
6. | Çorum Yöresinde İnsanlar Üzerinde Parazitlenen Kenelerde Riketsiya Varlığının Araştırılması Investigation of the Presence of Rickettsiae in Ticks Parasitizing Humans in Corum Region Ahmet Bursalı, Adem Keskin, Aysun Keskin, Tuğba Kul Köprülü, Şaban Tekindoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.28291 Sayfalar 293 - 298 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, Çorum yöresinde insanlarda parazitlenen kenelerde riketsiya varlığının Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) yöntemiyle araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çorum yöresinde insanlar üzerinden toplanan 1010 adet kene toplanarak morfolojik karakterlerine göre tür teşhisleri yapılmıştır. Bu örneklerden bireysel olarak elde edilen total DNA’lar riketsiyal sitrat sentaz (gltA, 381 bp) ve dış membran protein A (ompA, 532 bp) gen bölgelerini hedefleyen primer setleri kullanılarak Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) yöntemi ile taranmıştır. BULGULAR: Çorum ilinde insanlar üzerinden toplanan 741 Hyalomma marginatum örneğinin 51 (%6,88)’inde Rickettsia aeschlimannii, 3 (%0,4)’ünde Rickettsia sibirica mongolitimonae; 32 Dermacentor marginatus örneğinin 3 (%9,4)’ünde Rickettsia raoultii, 3 (%9,4)’ünde Rickettsia slovaca varlığı tespit edilmiştir. Ayrıca çalışma kapsamında incelenen Hyalomma aegyptium, Hyalomma excavatum, Hyalomma parva, Haemaphysalis punctata, Ixodes ricinus, Rhipicephalus bursa ve Rhipicephalus turanicus türlerine ait kenelerde riketsiyal DNA varlığına rastlanmamıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada, Çorum yöresi kenelerinden riketsiya varlığı ilk kez araştırılmış ve R. aeschlimannii, R. sibirica mongolitimonae, R.raoultii ve R. slovaca olmak üzere 4 farklı patojenik riketsiyanın bölge kenelerinde yaygın olarak bulunduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle, Çorum yöresinde keneler tarafından enfeste edilen kişilerde kene kaynaklı riketsiyozların gelişebileceğine karşın bölge sağlık personelinin dikkatli olması etmesi tavsiye edilmektedir. |
7. | İyon Değiştirici Kromatografi Yöntemi İle Ölçülen HbA2 Ve HbA1c’nin Ölçüm Belirsizliğinin Tespiti Evaluation of Measurement Uncertainty of HbA2 and HbA1c Which Are Measured by Ion Exchange Chromatography Yakup Dülgeroğludoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.80488 Sayfalar 299 - 306 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma ile Bilecik Halk Sağlığı Laboratuvarı’nda ölçülen HbA2 ve HbA1c parametrelerinin ölçüm belirsizliği hesaplanarak, test sonucunun yorumlanmasında ve klinik kararın ortaya çıkmasında ölçüm belirsizliğinin etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: GUM ve EURACHEM kılavuzları temelinde; HbA2 ve HbA1c parametrelerinin her biri için kalibratörden, kalibrasyondan, dış kalite kontrol sonuçlarından ve iç kalite kontrol sonuçları kullanılarak hesaplanan tekrarlanabilirlikten kaynaklanan belirsizlik bileşenleri kullanılarak, standart birleşik belirsizlik ve genişletilmiş belirsizlik hesaplanmıştır. Çalışma, BIO-RAD D10 HPLC cihazında katyon değiştirici kromatografi yöntemi ile HbA1c ve HbA2/HbF/A1c dual kiti kullanılarak gerçekleştirilmiştir. BULGULAR: HbA1c için kalibratörden kaynaklanan belirsizlik 0,0024; kalibrasyon kayma belirsizliği 0,0047; dış kalite kontrol verilerden hesaplanan belirsizlik 0,0013 ve tekrarlanabilirlikten kaynaklanan belirsizlik 0,004 olarak hesaplanmıştır. HbA1c için standart birleşik belirsizlik 0,037 ve genişletilmiş belirsizlik %7,4 olarak hesaplanmıştır. HbA2 için kalibratörden kaynaklanan belirsizlik 0,0092; kalibrasyon kayma belirsizliği 0,02; dış kalite kontrol verilerden hesaplanan belirsizlik 0,0178 ve tekrarlanabilirlikten kaynaklanan belirsizlik 0,0093 olarak hesaplanmıştır. HbA2 için standart birleşik belirsizlik 0,148 ve genişletilmiş belirsizlik %29,6 olarak hesaplanmıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Yapılan bu çalışma ile HbA1c için %6 olan tıbbi karar düzeyinde ±0,4 ölçüm belirsizliği olduğu ve klinik kararı etkileyebileceği görülmüştür. Böylelikle; HbA1c sonucu bu seviyelerde olan ve özellikle diyabet tanısı almamış hastaları değerlendirirken daha dikkatle yaklaşılması gerektiği, açlık kan şekeri, anamnez bilgileri ve hastanın yakınmaları da dikkate alınarak, hastaya oral glukoz tolerans testi önerilebileceği, değerlendirilmiştir. Ayrıca talasemi taraması kapsamında ölçülen HbA2 için %3,7 olan tıbbi karar düzeyinde ±1,1 gibi nispeten yüksek bir ölçüm belirsizliği hesaplanmıştır. Bu ölçüm belirsizliğini içine alan HbA2 değerleri olan hastaların değerlendirilmesinde hemogram bulguları daha dikkatle incelenmeli ve şüpheli durumlarda ileri tetkik için yönlendirilmelidir. |
8. | İstanbul’daki hastane mutfaklarından alınan yüzey örneklerinde hijyenik durumun ve çalışan personelde hijyen farkındalığının belirlenmesi Determination of hygienic condition in surface samples and hygiene awareness of working personnel of hospital kitchens in Istanbul Mehmet Mahmut Ünal, Sine Özmen Toğaydoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.30164 Sayfalar 307 - 320 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma İstanbul’da bulunan 3 adet özel hastanenin HACCP kalite güvence sistemi sertifikasına sahip mutfaklarından alınan yüzey örneklerinde hijyenik durumun ve çalışan personelde hijyen farkındalığının belirlenmesi amacı ile yapılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada toplam 200 mutfak personeline yüz yüze sorma yöntemi ile demografik verilerin alınması ve hijyen bilgi düzeyini belirlemeye yönelik hazırlanmış 20 soruluk anket uygulanmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde IBM SPSS Statistics 22 paket programı kullanılmıştır. Anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir. Ayrıca hastane mutfaklarında çalışan personelin el ve kıyafetlerinden, mutfak alet ve ekipman yüzeylerinden alınan swap örneklerinde Plate Count Agar, Violet Red Bile Agar, Baird Parker Agar, Yeast Extract Glucose Chloramphenicol Agar besiyerleri kullanılarak sırasıyla toplam aerobik mezofilik canlı bakteri, koliform ve fekal koliform bakteri, Staphylococus aureus ve küf-maya sayımı yapılmıştır. BULGULAR: Araştırmada personelin %26’sının eğitim durumunun ilkokul, %33,5’inin ortaokul ve %40,5’inin ise lise ve dengi olduğu ve %76,5’inin hijyen eğitimi aldığı tespit edilmiştir. Ankette sorulan sorulara verilen cevaplar göz önüne alındığında hijyen eğitimi alan personelin eğitim almayan personele oranla daha bilgili olduğu, ancak hijyen eğitimi alan personelin de yeterli bilgi düzeyine sahip olmadığı belirlenmiştir. Hastane mutfaklarında çalışan personelden alınan el örneklerinde toplam aerobik mezofilik canlı bakteri, koliform ve S. aureus ortalama değerleri sırasıyla 4,35±0,51 log kob/cm², 1,08±0,41 log kob/cm² ve 0,34±0,08 log kob/cm² düzeyinde belirlenmiş, fekal koliform grubu bakteriye rastlanmamıştır. Çalışmada soğuk üretim tezgahı, fekal koliform bakteri yükünün (0,34±0,39 log kob/cm²); personel eli, toplam aerobik mezofilik canlı bakteri (4,35±0,51 log kob/cm²), S. aureus (0,34±0,08 log kob/cm²) ve koliform bakteri yükünün (1,08±0,41 log kob/cm²); personel önlüğü ise küf/maya yükünün (0,29±0,13 log kob/cm²) en yoğun olduğu yüzeyler olarak belirlenmiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışma kapsamındaki mutfaklarda HACCP sistemi uygulanmasına rağmen özellikle personel hijyeninde halen bir takım eksikliklerin bulunduğu, bunun en büyük sebebinin ise personel tarafından hijyen kurallarının tam olarak benimsenmemesi olduğu düşünülmüştür. |
9. | Mesleksel kas iskelet sistemi hastalıklarını azaltmada davranış odaklı güvenlik sistemi uygulaması The Usage of Behaviour Based Safety Process for Decreasing Work-Related Musculoskeletal Diseases at the Sales Department of a Factory Ayşe Coşkun Beyan, Duygu Turşucudoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.02170 Sayfalar 321 - 332 GİRİŞ ve AMAÇ: Uluslararası Çalışma Örgütüne göre meslek hastalıkları ve iş ile ilişkili hastalıkların ilk sıralarında mesleki kas iskelet sistemi hastalıkları (MKİSH) yer almaktadır. Bu hastalıkların oluşumunda monoton iş, iş yerinde tekrarlamalı ve zorlamalı hareketler, vücudun kötü pozisyonlarda kullanımı, hatalı davranışlar, titreşimi de içeren ergonomik yetersizlikler önemli rol oynar. Ergonomik risk faktörlerini azaltmak için işyerlerinde farklı yaklaşımlar -mühendislik, yönetsel ve davranışsal/kişisel - geliştirilmeye devam etmektedir. Davranış odaklı güvenlik yaklaşımı (DOGY) kişisel/ davranışsal yaklaşımlara iyi bir örnektir. DOGY iş kazalarını önlemek için sıkça kullanılmaktadır. Meslek hastalıklarını önlemek için kullanım örneği azdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Fabrikada 6 ay önce fabrika iş sağlığı ve güvenliği profesyonelleri tarafından DOGY sistemi oluşturulmuştur. DOGS gördüm, çözdüm, önledim ve izledim olmak üzere dört basamaktan oluşmaktadır. 15 çalışana eğitim verilerek bu sistemin içinde aktif görev verilmiştir. Sistem fabrika satış bölümünde çalışan 34 çalışana uygulanmıştır. Çalışanların uzun dönemde mesleki kas iskelet sistemi hastalıklarına yol açabilecek bir davranış örneğinde sistem uygulanmıştır. BULGULAR: Fabrika satış bölümünde 34 çalışan vardır. 25 çalışan %73.5 erkekti. Çalışanların en sık yakınması boyun ağrısı (%94,1) ve boyun tutulması (%44.1). DOGY sistemi sonucu yapılan girişimler öncesi RULA skoru 6.15±0.60 iken girişim sonrası 5.12±0.80 idi (p<0.001). Girişim öncesi kas iskelet sistemi yakınma sıklığı % 94.1 iken girişim sonrası %61.7 olarak bulunmuştur (p=0.03). Hastalık nedenli işe gelemem hızı %0 235 iken hastalık sonrası %0176 olarak bulunmuştur (p<0.001). TARTIŞMA ve SONUÇ: DOGY daha çok iş kazalarını önlemek ya da azaltmak için kullanılmaktadır. Çalışmamıza benzer şekilde meslek hastalıklarını önlemek için yapılacak girişimlerde az sayıda uygulama vardır. Az sayıda olguda uygulanmış olan uygulamamız meslek hastalıklarını önlemek için uygulanmıştır ve çalışanların aktif olarak tüm basamaklarda rol oynaması nedeni ile başarılı olmuştur. DOGY mesleki kas iskelet sistemi hastalıklarının önlenmesinde umut verici bir yaklaşım gibi gözükmektedir. Uygulanabililiği ve uzun dönem sonuçlarını değerlendirilmek üzere daha büyük gruplara uygulanmalıdır. Uygulama sonrası alınacak geri bildirimler ile sistem sürekli yenilenmelidir. |
10. | İmmün floresan antikor testlerinin yöntem geçerliliğinin değerlendirilmesi Assessment of the validity of Immunofluorescent antibody test method Cemile Sönmez, Yavuz Doğan, Tülin Demir, Aydan Özkütükdoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.98159 Sayfalar 333 - 340 GİRİŞ ve AMAÇ: Yöntem geçerliliğinin kanıtlanması TS EN ISO 17025 ve TSE EN ISO 15189 akreditasyon standartlarının resmi bir gerekliliğidir. Testlerin rutin uygulamaya geçmeden önce uluslararası kabul görmüş kriterler doğrultusunda geçerliliği değerlendirilmelidir. Testin CE/FDA onaylı olması veya laboratuvar yapımı olmasına ve kalitatif veya kantitatif sonuç vermesine bağlı olarak validasyon/verifikasyon gereklilikleri değişmektedir. CE onaylı bir test için verifikasyon yeterli olurken, laboratuvar tarafından geliştirilen bir testin tüm validasyon çalışmalarının yapılması gereklidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada CE onaylı olan anti- nükleer antikor IgG IFAT, anti-endomisyum IgA IFAT, anti-gliadin IgA IFAT ticari testlerinde yöntem geçerliliği değerlendirilmiştir. Çalışmada testlerin laboratuvar içi geçerliliğinin değerlendirilmesi için doğruluk ve tekrarlanabilirlik testleri çalışılmış ve test materyali olarak akredite bir kuruluşa ait örnekler kullanılmıştır. BULGULAR: CE onaylı anti- nükleer antikor IgG IFAT, anti-endomisyum IgA IFAT, anti-gliadin IgA IFAT ticari testleri %100 doğruluk ve kesinlik ile laboratuvarımız koşullarında geçerli olarak değerlendirilmiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak kalitatif serolojik testlerin yöntem geçerliliğinin değerlendirilmesinde, kullanılan yöntemin uygulanabilir olduğu ve sertifikalı materyal temininin zor olduğu durumlarda kontrol materyali olarak ilgili testlerde akredite olan bir kuruma ait örneklerin kullanılmasının pratik bir yöntem olduğu düşünülmüştür. |
11. | Sirozlu hastada HBsAg/AntiHBs Serokonversiyonu HBsAg/AntiHBs seroconversion in cirrhotic patient Muhammet Gülhan, Muhammet Fatih Topuz, Pınar Yıldız Gülhan, Olgun Öztürk, Serdar Güldoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.25932 Sayfalar 341 - 346 Kronik hepatit B siroz ve hepatoselüler kanser gibi ciddi ve ölümcül hastalıklara neden olabilir. Kronik hepatit B hastalarında genellikle HbSAg varlığını devam ettirir. Spontan ya da tedavi altında AntiHbSserokonversiyonu nadirde olsa görülebilir ve tedavi altında ise tedavi sonlandırma kriteri olarak düşünülür. Bu olgu sunumumuzda AntiHbS pozitifliği olan ancak siroz olduğunu bilmeyen 63 yaşındaki erkek hastadan bahsedilmiştir. Hasta polikliniğimize uzun yıllardır yaptırmadığı takiplerine tekrar başlamak için başvurdu. İlk muayenesinde 20 yıldır hepatit B hastası olduğu ve 2 yıl tedavi aldığı sonrasında takiplerini bıraktığı öğrenilmiştir. Fizik muayenesi normal olan hastanın yapılan kan tahlillerinde AntiHbS’ nin pozitif olduğu ve trombositopenisi olduğu tespit edilmiştir. Hastanın yapılan radyolojik incelemelerinde batın ultrasonografi (USG) bulgularının siroz ile uyumlu olduğu görülmüştür. AntiHbS pozitif gelen hastanın siroz etyolojisi açısından incelemek amacıyla özgeçmişi irdelendiğinde; 19 yıl önce yapılan biyopsinin siroz olarak rapor edildiği görülmüştür. Hastanın siroz nedeninin hepatit B olduğu ve siroz hastalığı geliştikten sonra HbSAg/AntiHbSserokonversiyonu oluştuğu anlaşılmıştır. Daha önce interferon tedavisi alan ve HBVDNA’sı düşük titre pozitif devam eden hastaya tenefovir tedavisi başlanmıştır. Siroz etyolojisi araştırılan hastalarda AntiHbS pozitifliği klinisyeni Hepatit B hastalığından uzaklaştırabilir. Hikayesi derinleştirilmeyen hastalar yanlış tanı konulmasına neden olabilir. Siroz etiyolojisi araştırılan hastalarda herhangi bir neden bulunamazsa ve hasta AntiHbS pozitif ise HBV DNA testi yapılması akılda tutulmalıdır. Literatürde benzer şekilde siroz hastalığı geliştikten sonra HbSAg/AntiHbSserokonversiyonu görülen hasta ile ilgili yayın bulunmadığından bu olgu sunulmuştur. |
12. | Türkiye'de Bir Çocukta Wohlfahrtia magnifica'nın Neden Olduğu Aural Miyaz Vakası A Case of Aural Myiasis Caused by Wohlfahrtia magnifica in a Child in Turkey Yunus Emre Beyhan, Hasan Yılmaz, Zeynep Taş Cengiz, Abdurrahman Ayraldoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.09825 Sayfalar 347 - 350 Miyaz, omurgalı hayvan ve insanların doku ve organlarının diptera dizisindeki sinek larvaları ile istilasıdır. Bu olguda, Silopi'de yaşayan 4 yaşında bir çocuk hasta sağ kulağında ağrı, kaşıntı ve akıntı şikayetleriyle servise başvurmuştur. Fizik muayenesinde çok sayıda yabancı cisim, akıntı ve işitme kaybının olduğu görülmüştür. Cerrahi pens yardımıyla 20 adet canlı larva orta kulak ve dış kulak yolundan çıkarılmıştır. Parazitoloji laboratuarında yapılan incelemede kurtçukların 3. dönem Wohlfahrtia magnifica larvası olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak, kulak ağrısı, kulak akıntısı, kaşıntısı ve işitme kaybı yaşayan özellikle çocuk hastalar kulak miyazı yönünden muayene edilmelidir. |
13. | Farklı Yönleriyle Netosis Different Aspects of Netosis Neslihan Sürsal, Kader Yıldızdoi: 10.5505/TurkHijyen.2017.46514 Sayfalar 351 - 360 Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde otoimmun ve otoinflamatuar hastalıkların görülme sıklığında ciddi bir artış vardır. Bu hastalıkların etiyolojisi karmaşık ve multifaktöriyel nedenlere bağlı gelişmektedir. Sistemik otoimmün hastalıklarının temelinde otoantijenler olduğu düşünülmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar netosisin bazı otoimmun ve otoinflamasyon hastalıkları tetikleyebileceği ortaya konulmuş ve bu savunma mekanizması büyük ilgi görmeye başlamıştır. Bu karmaşık mekanizmanın daha iyi anlaşılması otoimmun hastalıkların teşhisinde önemli araçların geliştirilmesi ile beraberinde bu hastalıklara yeni tedavi yöntemlerinin belirlenmesinde oldukça umut verici ve kritik bir öneme sahip olduğu düşünülmektedir. Bu derlemede organizmada bazı patolojilere karışan netosis hakkında bilgi verilmiştir. |