ISSN: 0377-9777 / e-ISSN: 1308-2523
Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi - Turk Hij Den Biyol Derg: 66 (4)
Cilt: 66  Sayı: 4 - 2009
ARAŞTIRMA
1. 
Ankara İlindeki Dondurulmuş Et Ve Sebzelerde Kolıform Ve Enterokokların Fekal İndikatör Bakteri Olarak Değerlendirilmesi
Evaluation of Coliform and Enterococcus as Fecal Indicator Bacteria in Frozen Meat and Vegetables in Ankara
Sumru Çıtak, Neslihan Gündoğan, Erol Kala
Sayfalar 145 - 151
AMAÇ: Bu çalışmada Ankara’da çeşitli süpermarketlerde satışa sunulan 120 adet dondurulmuş et ve sebze (köfte, kıyma, kuşbaşı, brokoli, bezelye ve karnabahar) örneklerinde fekal koliform ve fekal enterokokların indikatör bakteri açısından değerlendirilmesi ve bu örneklerdeki diğer mikrobiyolojik kriterlerin saptanması amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: 120 dondurulmuş et ve sebze örneğinden toplam aerob, koliform, Staphylococcus aureus, Enterococcus ve fekal Escherichia coli türlerinin izolasyonu, identifikasyonu çeşitli konvansiyonel yöntemlerle yapılmış ve koloni sayımları (kob/g ve Log10 ) değerlendirilmiştir.
BULGULAR: 39 (% 32.5) fekal E. coli, 40 (% 33.3) fekal enterokok izole edilen 120 dondurulmuş gıda örneğinde toplam aerob bakteri 4.5x105 - 5.4x105 kob/g, koliform 2.12x105 - 3.57x105 kob/g, Enterococcus sp 3.53x104 - 7.6x104 kob/g, S. aureus 4.33x105 - 5.18x105 kob/g arasındaki değerlerde bulunmuştur. Kırk adet fekal enterokok izolatının 28 (% 70)’i Enterococcus faecalis, 12 (% 30)’si Enterococcus faecium olarak tanımlanmıştır.
SONUÇ: Çalışılan 120 dondurulmuş et ve sebze ürününün mikrobiyolojik kriterleri, Türk Standartları Enstitüsü (TSE) standart değerlerinin üzerinde bulunmuş, fekal enterokok koloni sayımları da yüksek tespit edilmiştir. Bu durum ülkemizdeki dondurulmuş gıdaların üretim, paketleme ve depolama aşamalarındaki hijyenik şartların belirlenmesi için önerilen fekal E. coli ile birlikte fekal enterokokların da indikatör mikroorganizma olarak Türk Gıda Kodeksinde bulunması gerekliliğini göstermektedir.

2. 
Türkiye’de Bazı Liken Türlerindeki Usnik Asitin Hplc Yöntemi İle Değerlendirilmesi Ve Antimikrobiyal Aktiviteleri
Evaluation of Usnic Acid in Some Likens of Turkey by HPLC Analysis and Screening of their Antimicrobial Activity
Demet Cansaran Duman
Sayfalar 153 - 160
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Parmeliacea familyasına ait Parmelia saxatilis (L.) Ach., Parmelia sulcata Taylor, Parmelina tiliacea (Hoffm.) Hale, Xanthoparmelia conspersa (Ach.) Hale, ve Flavoparmelia caperata (L.) Hale liken türlerinin aseton ekstraktlarının Escherichia coli (ATCC 35218), Enterococcus faecalis (RSKK 508), Proteus mirabilis (Pasteur Ens. 235), Staphylococcus aureus, Bacillus subtilis, Bacillus megaterium, Pseudomonas aeruginosa türlerini içeren yedi farklı bakteri türüne karşı antimikrobiyal aktivitelerinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEMLER: İnhibisyon zon çapları her bir ekstrakt için agar difüzyon yöntemi ile belirlenmiştir. Daha sonra, bu türlerdeki usnik asit miktarları HPLC yöntemi kullanılarak tespit edilmiştir.
BULGULAR: Bu çalışmada elde edilen verilere göre, Türkiye’den toplanan beş liken türünün geniş bir aralıkta değişen oranlarda antimikrobiyal aktivite gösterdikleri sonucuna ulaşılmıştır. En yüksek usnik asit miktarı % 2.38’lik bir oran ile Flavoparmelia caperata liken türünde tespit edilmiştir. İncelenen liken turlerinin tümünün, S. aureus ve P. aeruginosa hariç; E. coli, B. subtilis ve B. megaterium bakterilerine karşı antimikrobiyal aktivite gösterdiği bulunmuştur. F. caperata ’nın aseton ekstraktının B. subtilis ve B. megaterium’a karşı en yüksek antimikrobiyal aktivite gösterdiği belirlenmiştir.
SONUÇ: Araştırmada likenlerde usnik asit miktarı arttıkça antimikrobiyal aktivitenin de arttığı belirlenmiştir. Bu araştırmanın, Türkiye’de bulunan bazı Parmelia liken türlerinin usnik asit kompozisyonu ve antimikrobiyal aktivitesi üzerine yapılan ilk çalışma olması nedeni ile önemli olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, F. caperata başta olmak üzere çalışılan liken türleri tedavi amaçlı ilaç içerisinde antimikrobiyal ajan olarak kullanılabilir.

3. 
Çanakkale İlinde Farklı Diyaliz Merkezlerinde Tedavi Gören Hastalarda Hepatit B, C Seroprevalansı Ve Hepatit Kronikleşme Oranları
Hepatitis B, C Seroprevalance and Chronicity Rates for Hepatitis in Patients Treated by Different Dialysis Centers in Çanakkale Province, Turkey
Filiz Arabacı, Mehmet Oldacay
Sayfalar 161 - 167
AMAÇ: Türk Nefroloji Derneği’nin 2004 yılı raporuna göre ülkemizde hemodiyaliz hastalarında hepatit C prevalansı % 19.4, hepatit B seroprevalansı ise % 4.9 olarak saptanmış ve %1.9’unda hepatik yetmezliğe bağlı ölüm bildirilmiştir. Bu çalışmada Çanakkale ilinde farklı diyaliz merkezlerinde tedavi edilen vakaların Hepatit B, C seroprevalanslarının ve seropozitif olgularda kronikleşme oranlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Ocak 2007’de Çanakkale’de faaliyet gösteren dört diyaliz merkezinde tedavi edilen toplam 226 kronik böbrek hastasının serumu toplanarak HBsAg, anti-HBs ve anti-HCV seropozitiflikleri 3. jenerasyon anti-HCV kiti (Beckman Coulter) kullanılarak enzim immün assay yöntemiyle değerlendirilmiştir. HBsAg ve anti HCV seropozitifliği saptanan 35 hastanın karaciğer transaminaz düzeyleri iki yıl süreyle 6 aylık periyodlarla değerlendirilmiş ve Ocak 2009’da PCR ile HBV DNA ve HCV RNA (Cobas Tagman Roche) düzeylerine bakılmıştır.
BULGULAR: İncelenen diyaliz birimlerinden A, B, C merkezlerinde HBsAg seropozitifliği sırasıyla % 7.21, % 5.66, % 2.38 iken D merkezinde HBsAg seropozitifliği saptanamamıştır. Anti HCV seropozitifliği A merkezinde % 9.27, B’de % 15.09, C’de % 11.90, D’de % 5.88 olarak belirlenmiştir. Seropozitif bulunan 35 olgunun iki yıllık izlemi sonunda hepatit C pozitif olguların % 25’inde, hepatit B pozitif olguların % 18.1’inde kronikleşme saptanmıştır.
SONUÇ: Bu çalışmada hepatit B pozitifliği açısından sadece C ve D merkezleri arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. Hepatit C pozitifliği açısından ilk üç merkez arasında fark görülmemiştir. İlimizde hemodiyaliz vakalarında hepatit B ve C seroprevalansı Türkçe literatüre göre daha düşük bulunurken, seropozitif vakalardaki kronikleşme oranları hemodiyalize girmeyen taşıyıcılarla benzer oranda tespit edilmiştir. Sonuç olarak, hemodiyaliz ünitelerinde hepatit seropozitifliği saptanan olguların uzun vadeli transaminaz takibine alınmasını, uygun vakalarda PCR testlerinin ve karaciğer biyopsisinin yapılmasını önermekteyiz.

4. 
Üriner Şikâyeti Olan Hastalarda İdrar Sitopatolojisi İle Mesane Kanseri Araştırılması
The Investigation of Bladder Cancer by Urinary Cytopathology in Patients with Urinary Complaints
Serpil Oğuztüzün, Murat Kılıç, Meral Atay, Ülkü Güçlütürk, Latif Öztürk, Zuhal Yazıcı Gökbulut, Müzeyyen Özhavzalı, Ümit Yırtıcı
Sayfalar 169 - 176
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, üriner şikâyeti olan hastalarda mesane kanserinin taranması
ve idrar sitopatolojisinin öneminin araştırılmasıdır.
YÖNTEMLER: Kanser tanısı almış 36 hasta ile üriner sistem şikayetleri bulunan 40 yaş üstü 74 hastaya ait toplam 110 idrar örneği filtre yöntemiyle Hannover/Almanya Sitopatoloji Laboratuvarında retrospektif olarak incelenmiştir. Örnekler PAP ile boyanmış ve sonuçlar kikare yöntemleriyle değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Kanser tanısı almış 36 hastanın tamamına (20 papiller ürotelyal karsinom, sekiz yassı epitel hücreli karsinom ve sekiz adenokarsinom) sitopatolojik olarak da karsinom tanısı konulabilmiştir. Üriner sistem şikâyetleri olan hastaların 16’sı normal, 23’ü metaplazi–inflamasyon, 35’i şüpheli (displazi) (10 hafif, 12 orta, 13 ağır) olarak değerlendirilmiştir. Üriner şikâyeti olan (p=0.013) ve kanser (p=0.004) hastalarının yaşları ile sitopatolojik bulguları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur. Ayrıca cinsiyet ile sitopatolojik tanı arasında kanserli hastalarda anlamlı bir ilişki belirlenmesine (p=0.000) karşın üriner şikâyeti olanlarda anlamlı bir ilişki saptanamamıştır (p=0.112).
SONUÇ: İdrar sitolojisi, mesane karsinomlarının metaplazi ya da şüpheli basamaklarından
birinde yakalanarak erken tanı ile tedavisinin sağlanmasında ve takibinde önemli bir yöntemdir. İdrar sitolojisinin noninvaziv, tekrarlanabilir, ucuz ve kolay bir yöntem olması nedeniyle üriner sistem şikâyeti olan 40 yaş üstü hastalarda tarama amacıyla uygulanması önerilir.

DERLEME
5. 
Genetik Olarak Değiştirilmiş Organizmalar (Gdo)’A Genel Bir Bakış
A General Perspective on Genetically Modified Organisms (GMOs)
Pınar Kaynar
Sayfalar 177 - 185
Son yıllarda dünyanın en çok ilgilendiği konuların başında biyoteknoloji ve biyoteknolojik yöntemlerle elde edilen genetik olarak değiştirilmiş organizmaların (GDO) kullanımı gelmektedir. Bu çalışma; literatür taramasıyla ulaşılan bulgulara dayalı olarak, genetik olarak değiştirilmiş organizmaların potansiyel yararları, potansiyel zararları veya riskleri, biyolojik çeşitliliğe etkileri, hukuki boyutları, sosyo-ekonomik boyutları ve tüketicilerin bakış açılarını kapsamaktadır.

6. 
Telomerlerin Yaşlanma Ve Kanser İlişkisindeki Rolü
The Role of Telomeres in Aging and Cancer Relationships
Merve Güneri, Sümer Aras, Demet Cansaran Duman
Sayfalar 187 - 195
Telomerlerin yaşlanma ve kanser ilişkisindeki rolü oldukça önemlidir. Kanser tedavisinde ve teşhisinde geleneksel yöntemlerin yanı sıra telomeraz aktivitesinin ölçümü özgün bir belirteç olarak kullanılabilir. Telomeraz enzimleri ile ilgili yapılmış olan çalışmalar kanser tedavisinde etkili bir şekilde kullanılabileceklerini göstermektedir. Ayrıca telomerlerin yaşlanma üzerindeki rolleri de birçok araştırmanın odak noktası olmuştur. Telomer kısalmasının insan hücresinin ömür uzunluğunun kısalmasında evrensel bir rol oynadığı yapılan çalışmalarla doğrulanmıştır. Telomerlerin, kanser tedavisinde ve yaşlanmayı geciktirici olarak kullanıma geçmiş olması umut verici bir gelişme olmuştur.

LookUs & Online Makale
w