ISSN: 0377-9777 / e-ISSN: 1308-2523
Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi - Turk Hij Den Biyol Derg: 78 (3)
Cilt: 78  Sayı: 3 - 2021
TÜM DERGİ
1. 
THDBD 2021-3 Cilt 78 Tüm Dergi
TBHEB 2021-3 Vol 78 Full Printed Journal
Utku ERCÖMERT
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.54533  Sayfalar 234 - 399
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
2. 
COVID-19 Küresel Salgınının Toplumsal Etkileri
The social effects of COVID-19 pandemic
Kemal Ataman, Veysel Bozkurt, Erol Göka, Mustafa Necmi İLHAN, NURAN YILDIRIM, Esra Çiftçi, Ufuk Liman, Berkay Vuran
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.83357  Sayfalar 235 - 248
GİRİŞ ve AMAÇ: Amaç: Ülkemizdeki COVID-19 küresel salgını sürecinde kişilerin algı, tutum ve davranışlarını ölçmek; salgına yönelik toplumsal eğilimleri incelemek ve bulgulardan hareketle politika yapıcılar için öneriler geliştirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yöntem: Araştırmanın evreni Türkiye genelinde sağlık hizmeti alan vatandaşlardan oluşmaktadır. Basit rastgele örnekleme yöntemi kullanılarak örneklem büyüklüğü 4.275 olarak belirlenmiştir. Bilgisayar destekli telefon anketi (CATI-Computer Assisted Telephone Interviewing) yöntemiyle rastgele olarak seçilen vatandaşlara anket uygulanmıştır.
BULGULAR: Bulgular: Anketi cevaplayanların %40'ı ölüm kaygım arttı, %51'i virüs kapma kaygım arttı ve %79'u da sevdiklerimi kaybetme kaygım arttı cevabını vermiştir. Güçlü sosyal bağlar, insanların kaygılarının giderilmesinde etkili bir faktördür.
Anketi cevaplayanların %66'sı “Gelecekte maddi açıdan temel ihtiyaçlarımı karşılayamama korkusu yaşıyorum”, %58'i de salgın sonrasında gelirim azaldı yanıtı vermiş; sadece %14,80'i insanları genelde güvenilir bulduğunu ifade etmiştir. Yaş, gelir ve eğitim düzeyi geriledikçe güven de gerilemektedir. “COVID-19 küresel salgınını büyük güçlerin komplosu” olarak görenlerin oranı %56,5'tir. %27'si “COVID-19 küresel salgın sonrası çevremde sözel şiddet arttı”, %17'si "COVID-19 küresel salgın sonrası çevremde fiziksel şiddet arttı" cevabını vermiştir. Buna karşılık %11'i bu dönemde kendilerine yönelik sözel şiddet, %4'ü ise kendilerine yönelik fiziksel şiddetin arttığını ifade etmişlerdir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç: Salgının süresi uzadıkça toplumda varoluşsal kaygıların arttığı görülmüştür. Geçen süre içinde insanlar yorulmuşlardır. Bazılarında bıkkınlık, umursamazlık ve inkâr artmış; ne olacaksa bir an önce olsun ve şu belirsizlikten kurtulayım ruh hali hissedilmeye başlanmıştır. Görece güçlü toplumsal bağları (güven düzeyi yüksek) olanlar ve devlet kurumlarına güvenenler salgının getirdiği belirsizlik ve kaygı ile daha kolay başa çıkmaktadır. Devletin izleyeceği sosyal politikalar, toplumun ekonomik ve psiko-sosyal sorunlarının azaltılmasında hayati önem taşımaktadır.

3. 
Brucella Coombs jel testi: Brusellozun serolojik tanısında hızlı bir test olarak diğer serolojik yöntemlerin yerini alabilir mi?
Brucella Coombs gel test: Can it replace other serological methods as a rapid test in serological diagnosis of brucellosis?
Begüm Nalça Erdin, Mehmet Parlak, Ayşe Güven Aydınlı, Feyza Demir
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.83584  Sayfalar 249 - 254
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmada brusellozun serolojik tanısında kullanılan Standart tüp aglütinasyon testi (STA), Coombs anti-Brucella testi (CAB) ve Brucellacapt testi (CAPT) ile Brucella Coombs jel testinin (BCGT) sonuçlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 180 kan örneği çalışmaya dâhil edilmiş ve eş zamanlı olarak STA, CAB, CAPT ve BCGT çalışılmıştır. Testlerin sonuçları tanısal performans ve kappa uyumu açısından değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Testler tanısal performans açısından brusellozun serolojik tanısında referans bir yöntem olan CAB testiyle karşılaştırıldığında, en yüksek duyarlılık (% 98,1) ve doğruluk (%98,9) BCGT testinde bulunmuştur. Testler Kappa analizi ile değerlendirilip yöntemler arası uyuma bakıldığında, yine BCGT’nin en yüksek değere (0.796) ve CAB ile önemli derecede uyuma sahip olduğu görülmüştür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak, CAB ile karşılaştırıldığında, testler arasında BCGT’nin en yüksek duyarlılık ve doğruluğu gösterdiği, ve CAB ile istatistiksel olarak anlamlı ve önemli düzeyde bir uyuma sahip olduğu görülmüştür. Ayrıca, test sonuçları için sürenin kısalması ve deneyimli personele duyulan ihtiyacı ortadan kaldırılması, bu testi diğer yöntemlerden üstün kılmaktadır.
Her ne kadar BCGT, brusellozun serolojik tanısında diğer testlerin yerini alabilecek gibi görünse de, kültür ile doğrulanmış vaka ve kontrolleri içeren kapsamlı bir çalışma ile BCGT’nin duyarlılığı ve özgüllüğü ortaya konmalıdır.


4. 
El yıkama alışkanlıklarının eldeki aerob mikroorganizma yükü ile ilişkisi
The relationship of hand washing habits with aerobic microorganism load on hand
Yasemin Oz, Nilgun Kasifoglu, Tuğçe Nur Öztürk, Betül Karadeniz, Ahmet ishak Özdemir, Berk Palazoğlu, Betül Fatma Karal, Mohammed v. Sheriff
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.14892  Sayfalar 255 - 264
GİRİŞ ve AMAÇ: El yıkama, sağlık bakımı ilişkili enfeksiyonların engellenmesinde en basit üniversal yöntem olmasının yanı sıra, genel halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi açısından da son derece önemlidir. Bu çalışmada sağlık personeli ve sağlık personeli olmayan katılımcıların el yıkama alışkanlıklarının ve ellerinde bulunan mikroorganizma yoğunluğunun araştırılması ve böylece el hijyeni açısından farkındalık oluşturulması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma grubu, 18 yaşından büyük hasta ve yakınları, sağlık personelleri ve tıp fakültesi öğrencilerinden oluşmuştur. Tüm katılımcılara kişisel özellikleri ve el yıkama alışkanlıklarına dair 17 sorudan oluşan bir anket uygulanmıştır. Katılımcıların baskın olarak kullandıkları ellerinin dört farklı bölgesinden, 1 cm²’lik alanlardan steril eküvyonla sürüntü örnekleri alınmış, kanlı agar plaklarına inoküle edilerek, 35°C’de 48 saatlik inkübasyonun ardından değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Yetmiş yedi hasta/hasta yakını, 85 sağlık personeli ve 32 tıp fakültesi öğrencisi olmak üzere toplam 194 katılımcıya ulaşılmıştır. Katılımcıların 135’i kadınlardan, 59’u erkeklerden oluşmaktaydı. Normal cilt flora üyesi bakteriler (koagülaz negatif stafilokoklar, viridans streptokoklar, korineform bakteriler, mikrokoklar), örneklerin hemen tamamından izole edildi ve 53 katılımcıda 100 CFU’dan fazla bakteri yükü saptandı. Katılımcıların 59’undan (%30.4) normal cilt florasında yer almayan mikroorganizmalar (Gram negatif enterik bakteriler, Bacillus spp, Pseudomonas spp, Enterococcus spp, Staphylococcus aureus, küf ve maya mantarları) izole edilmiştir. Bunların oranı hasta/hasta yakınlarında %23, sağlık personellerinde %33 ve öğrencilerde %41 olarak hesaplandı (p>0.05). Kadınlar erkeklerden, 40-49 yaş grubu 60 yaş üstü katılımcılardan ve yoğun bakım personelleri hasta/hasta yakını ve yoğun bakım dışı sağlık personeli katılımcılardan anlamlı oranda daha düşük bakteri yüküne sahipti. Katılımcıların bazı el yıkama alışkanlıkları puanlandırılarak değerlendirilmiştir; yemekten önce 2, yemekten sonra 1, tuvalet öncesi 1, tuvalet sonrası 2, para temasından sonra 2, dışarıdan eve girince 2 puan. El yıkama puanı arttıkça, ellerdeki bakteri yükü azalmakla birlikte, istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sigara, tırnak uzatma, sıvı/katı sabun, kâğıt/kumaş havlu, hayvan besleme gibi faktörlerin ellerdeki mikroorganizma yüküne etkisinin olmadığı saptandı. Herhangi bir açık yara/lezyon bulunması, el yıkama sonrası geçen sürenin uzaması ve nemlendirici kullanımı yük artışıyla ilişkili bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Toplumda ve özellikle sağlık çalışanları arasında el hijyeninin öneminin anlaşılması, el yıkama pratiklerinin doğru şekilde uygulanması açısından son derece önemlidir. Bu çalışmada, hastane ilişkili bir grup katılımcının el yıkama alışkanlıkları ile birlikte ellerindeki mikroorganizma yükünün gösterilmesiyle el yıkamanın önemi vurgulanmaya çalışılmıştır.

5. 
İdrar Kültürlerinden İzole Edilen Enterokok Türlerinin Dağılımı ve Antibiyotik Direnç Profillerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of the Distribution and Antibiotic Resistance Profiles of Enterococcus Species Isolated from Urine Cultures
Melek Bilgin, Selim Görgün, Hacer İşler, Eşe Başbulut
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.54938  Sayfalar 265 - 272
GİRİŞ ve AMAÇ:
Amaç: Enterokoklar toplum ve hastane kaynaklı enfeksiyonların önemli bir etkenidir. İdrar yolu enfeksiyonları enterokok enfeksiyonlarının en sık rastlanan şeklidir. Enterokoklarda birçok antimikrobiyal ajana karşı doğal ve kazanılmış tipte direnç gözlenmesi bu bakterilerin yol açtığı enfeksiyonların tedavisinde ciddi sorunlara yol açmaktadır. Çalışmamızda, bir yıl içinde idrar örneklerinden izole edilen enterokok izolatlarının çeşitli antibiyotiklere direnç oranlarını belirlenmesi amaçlanmaktadır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı’na Ocak -Aralık 2018 tarihleri arasında çeşitli servis ve polikliniklerden gönderilen idrar örneklerinden izole edilen 300 enterokok suşu çalışmaya dahil edilmiştir. Bakterilerin tanımlaması ve antibiyotik duyarlılıkları VITEK 2 sistemi (BioMérieux, Fransa) ve klasik yöntemler kullanılarak yapılmıştır. Vankomisin direnci saptanan izolatların minimum inhibitör konsantrasyonları (MİK) E-test (BioMerieux, Fransa) kullanılarak belirlenmiştir. Duyarlılık sonuçları; European Committee on Antimicrobial Susceptibility Testing (EUCAST) kriterleri esas alınarak belirlenmiştir.
BULGULAR: İzole dilen 300 suşun 185’i (%61.6) Enterococcus faecalis, 80’i (%26.6) Enterococcus faecium, 30’u (%10.0) Enterococcus spp., dördü (%1.3) Enterococcus gallinorum, biri (%0.3) Enterococcus raffinosus, olarak tanımlanmıştır. Suşlarının izole edildiği 300 hastanın 174’ü (%58) kadın, 126’sı (%42) erkektir. Yatan hastalardan izole edilen 238 izolatın; %40’ı yoğun bakım ünitesinden %28’i cerrahi klinikler, %14’ü dahili klinikler ve %18’i de palyatif kliniğinde yatan hastalardan izole edilmiştir. Poliklinik hastalarından izole edilen suşların ise; %13’ü acil, %16’sı dahiliye, %67’si cerrahi polikliniklere gelen hastalardan izole edilmiştir. Antibiyotiklere direnç oranları; E. faecalis ve E. faecium için sırasıyla; ampisiline %8.1 ve %95, siprofloksasine %44.8 ve % 93.7, vankomisine % 0.5 ve % 18.7, teikoplanine % 0.5 ve % 18.7, linezolide % 0 ve % 2.5, tigesikline % 0 ve % 1.25 ve yüksek düzey gentamisine %35.6 ve %60 olarak belirlenmiştir. Klasik yöntemlerle Enterococcus spp olarak tanımlanan 30 izolatın antibiyotik direnç oranları; ampisilin %33.8, siprofloksasin %73.3, vankomisin %10, teikoplanin %10, yüksek düzey gentamisin için %40 olarak belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastanemizde izole edilen enterokoklarda, özellikle siprofloksasin, vankomisin ve teikoplanin direncinin yüksek olması, bu antibiyotiklerin kullanımını kısıtlamaktadır. Uygun olmayan antibiyotik kullanımı, vankomisine direncli enterokok kolonizasyonunu artırarak hastane enfeksiyonlarına neden olabilmektedir.

6. 
Melanoma Hücrelerinde Epoksomisinin İndüklediği Apoptozis Sürecinde Gerçekleşen Erken Spektral Değişikliklerin Belirlenmesi
Determination of Early Spectral Changes in Melanoma Cells During Epoxomicin-Induced Apoptotic Process
Ertan Kucuksayan, Aslinur Sircan-Kucuksayan
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.63496  Sayfalar 273 - 286
GİRİŞ ve AMAÇ: Hücrelerde apoptozis sürecinde meydana gelen spektral değişikliklerin belirlenmesi yeni tedavi ve ilaç araştırmalarına önemli bilgiler sağlayabilir. Apoptotik hücreler, hücre küçülmesi ve parçalanmasına yol açan bir dizi hücre altı değişikliğe uğrar. Apoptotik süreçte bu değişimlerin erken aşamada zamana bağlı olarak belirlenmesi hücre kültürü çalışmalarına yeni bir yön verebilir. Bu çalışmanın amacı melanoma hücrelerinin apoptozis sürecinde erken aşamada meydana gelen spektral değişikliklerin zamana bağlı olarak belirlenebileceği bir yöntem geliştirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada A375 melanoma hücre hattında apoptozisi indüklemek için epoksomisinin (Epo) kullanılmıştır ve apoptotik doz MTT yöntemi ile belirlenmiştir. Erken Apoptotik sürecinin zaman bağlı değerlendirilebilmesi için sabit Epo dozuyla beş farklı zaman noktasında (0.5-6 saat) ölçümler yapılmıştır. Apoptozisin en önemli uyaranı olan ROS ölçümü DCFH-DA yöntemi yapılmıştır. Western Blot tekniği ile Bax miktarı belirlendi. Geri yansıma spektroskopisi sistemi ile ölçülen spektrumlardan spektroskopik apoptozis indeksi belirlenmiştir.
BULGULAR: Melanoma hücrelerinin apoptozis süresinde ölçülen spektrumlar ile erken spektral değişiklikler belirlenmiştir. ROS ölçümlerinde 2., 4. ve 6. saat ölçümlerinde kontrole göre anlamlı fark bulunmuştur. Hücre canlılığının 24 saat sonra 75 ve 100 nM Epo dozlarında kontrole göre %70 azaldığı bulunmuştur. Apoptozisin bir göstergesi olarak tüm Epo gruplarında zamana bağlı olarak Bax seviyelerinin arttığı bulunmuştur. Spektroskopik apoptozis indeks değeri tüm gruplarda ROS ve Bax sonuçları ile uyumlu bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hücre kültüründe apoptozis sürecinde erken aşamada meydana gelen spektral değişikliklerin geri yansıma spektroskopisi ile belirlenebileceği yeni bir yaklaşım sunulmuştur. Bu yaklaşımın hücre kültürü çalışmalarında apoptozisi hücre kültürü koşullarına müdahale etmeden, zamana bağlı olarak izleyebilen bir yöntem olarak geliştirilme potansiyeli vardır.

7. 
CLSI'den EUCAST'a geçiş: Antibiyotik duyarlılık testlerimiz nasıl etkilenecek
Transition from CLSI to EUCAST: How our antibiotic susceptibility tests will be affected
Gülşen Hazırolan
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.25428  Sayfalar 287 - 298
GİRİŞ ve AMAÇ: Antibiyotik duyarlılık testlerinde iki standart klavuz tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde son yıllara kadar CLSI klavuzu kullanılmakta iken, günümüzde birçok merkezde EUCAST klavuzuna geçildi. Bu çalışmada, antibiyotik direnci açısından yüksek prevalanslı bir merkezde CLSI kılavuzundan EUCAST kılavuzuna geçişin antibiyotik duyarlılık test (AST) raporlarına etkisi araştırıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yoğun bakım ünitesinden gönderilen örneklerden izole edilen tekrar içermeyen 5003 izolat (1902 Enterobacteriaceae, 1261 Acinetobacter baumannii, 697 Pseudomonas aeruginosa, 424 Staphylococcus aureus, 336 Enterococcus faecalis, 257 Enterococcus faecium ve 126 Stenotrophomonas maltophilia) çalışmaya dahil edildi. Suşların tanımlanmasında Bruker Microflex MS (Bruker Daltonics, Bremen, Germany) sistemikullanıldı. Antibiyotik duyarlılık sonuçları için Phoenix otomatize sistemi (BD, Sparks, MD, USA).ile elde edilen MİK değerleri CLSI ve EUCAST kılavuzlarında belirtilen direnç sınır değerlerine göre yorumlandı.
BULGULAR: Enterobacteriacea’da en yüksek direnç artışının beta laktam / beta-laktamaz inhibitör kombinasyonlarında, ardından sefalosporinler, kinolonlar ve aminoglikozitler olduğu görüldü. ESBL pozitif Enterobacteriaceae izolatlarının sefalosporinlere karşı daha dirençli olduğu bulundu. A. baumanii ve P. aeruginosa'nın direnç oranları kinolonlar, aminoglikozidler ve sefalosporinler için artmış görünse de kolistin için direnç değişmedi. Çalışmaya dahil edilen tüm Gram-negatif basillerde, imipenem ve meropenem için direnç oranlarını azaldı. Benzer şekilde, S. maltophilia izolatları trimetoprim-sülfametoksazol için düşük direnç oranına sahipti. Metisilin direnç oranı S. aureus için değişmezken, diğer antibiyotik gruplarında minör değişikliklerle karşılaşıldı. Enterokokların ampisilin, vankomisin, teikoplanin ve linezolide duyarlılığında kategorik bir değişiklik gözlenmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastanemizde YBÜ hastalarından izole edilen Gram pozitif bakterilerin ADT sonuçlarını EUCAST kılavuzuna geçiş etkilemedi. Ancak, Gram-negatif bakterilerdeki karbapenemler hariç tüm antibiyotik grupları için daha yüksek direnç oranları gözlendi. Sonuç olarak, kullanılan standarda göre güncel epidemiyolojik verilerin takip edilmesi uygun tedavinin belirlenmesi açısından büyük önem arz etmektedir.

8. 
Güneydoğu İran'da klinik ve ilaç kontrollü tiroid fonksiyon bozukluğu olan hastalarda T3, T4 ve TSH hormonları oranı ile Toxoplasma gondii anti-IgG seroprevalansı arasındaki ilişki, 2019.
Association between T3, T4, and TSH hormones proportion and Toxoplasma gondii anti-IgG seroprevalence in patients suffering from clinical and drug-controlled thyroid dysfunctions in southeastern Iran, 2019.
vahid raissi, Asma Ibrahim, Fatemeh Bayat, elham akhlaghi, MUHAMMAD GETSO, Omid raiesi, Ali Abdollahi, Gita Alizadeh, sakineh Akbari, Zahra Navi, soudabeh etemadi
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.95825  Sayfalar 299 - 306
GİRİŞ ve AMAÇ: Toxoplasma gondii, insanlarda birçok hormonal ve davranışsal bozukluktan sorumlu olan önemli bir ajandır. Bu çalışmanın temel amacı, 'T. gondii enfeksiyonunun tiroid hormonlarının salgılanmasına veya tiroid ilaç tedavisine müdahale ettiği hipotezini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu, Seyedoshohada'ya yönlendirilen, tiroid disfonksiyonlarından muzdarip 249 hastayı 3 gruba ayıran kesitsel bir çalışmadır: hipotiroidizm (n = 107), hipertiroidizm (n = 96) ve ilaç kontrollü tiroid bozuklukları (n = 91) Kerman özel kliniği. Serum örnekleri tiroid uyarıcı hormon (TSH), triiyodotironin (T3) ve tiroksin (T4) ile Toksoplazma anti-IgG için ELISA tekniği kullanılarak test edildi. Demografik bilgiler bir demografik sayfa kullanılarak toplanmıştır
BULGULAR: Hipotiroidizm, hipertiroidizm ve ilaç kontrollü tiroid bozukluğu olan hastalarda Toxoplasma gondii IgG antikorlarının seroprevalansı sırasıyla% 22.4,% 19.8 ve% 22 idi. Hipotiroidizm, hipertiroidizm ve ilaç kontrollü tiroid bozukluklarında pozitif T. gondii örneklerinin tiroid hormonlarının ortalama değeri TSH = 7.95, T3 = 1.12, T4 = 2.36; TSH = 0.14, T3 = 1.42, T4 = 7.85; ve sırasıyla TSH = 2.75, T3 = 1.12, T4 = 1.45. Toxoplasma gondii enfeksiyonunun seropozitifliği, evcil hayvanlarla temas öyküsü olan bireylerde% 40.4 ve kırsalda yaşayanlarda% 26.3 idi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Üç çalışma grubu arasında T. gondii enfeksiyonu arasında anlamlı bir fark yoktu. Yukarıda belirtilen gruplarda enfekte olan ve olmayan bireyler arasında serum tiroid hormon seviyelerinin karşılaştırılması, latent toksoplazmozun tiroid hormonlarının salgılanmasıyla önemli ölçüde ilişkili olmadığını gösterdi. Ayrıca, evcil hayvanlarla temas ve kırsal yaşam tarzı, T. gondii seroprevalansı ile pozitif bir ilişkiye sahiptir.

9. 
Enoksasin subinhibitör konsantrasyonu maruziyeti altında Escherichia coli’nin GC-MS bazlı metabolomik profillemesi
GC-MS-based metabolic profiling of Escherichia coli exposed to subinhibitory concentration of enoxacin
Engin Koçak, Ceren Ozkul
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.00008  Sayfalar 307 - 316
GİRİŞ ve AMAÇ: Antibiyotiklere karşı hızla gelişen bakteri direnci insan sağlığını etkileyen en önemli
tehlikelerden biri haline gelmiştir. Patojenlerin metabolizmalarının anlaşılması konak ortama karşı gerekli metabolik adaptasyonların anlaşılmasında ve yeni antimikrobiyal hedeflerin belirlenmesinde oldukça önemlidir. Son yıllarda gelişen omik teknolojiler patojenlerin antibiyotiklere karşı adaptasyon ve direnç süreçlerinin moleküler düzeyde incelenmesinde yeni fırsatlar sunmuştur. Bu çalışmada Escherichia coli’nin enoksasine karşı verdiği metabolik cevabı araştırarak metabolik adaptasyon süreçlerini belirlemeye çalıştık.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada metabolomik analiz için gaz kromatografisi/kütle spektroskopisi (GC/MS) bazlı metabolomik yaklaşım kullanılmıştır. Metabolitlerin ekstraksiyonunda methanol: su çözücü karışımı kullanılmıştır. Türevlendirme işlemi sonrasında metabolitler önce GC kolonunda ayrışmış daha sonrasında kütle spektroskopisinde analiz edilmiştir. Elde edilen ham GC/MS verilerinin biyoinformatik analizleri için MS-DIAL metabolomik ve lipidomik platform kullanılmıştır. Metabolitlerin yapıları alıkonma indeksi veri bankasına göre yapılmıştır. İki grup arasında anlamlı olarak değişen metabolitler belirlendikten sonra yolak analizleri ile değerlendirmeler yapılmıştır.
BULGULAR: Bu çalışmada metabolik adapdasyonu anlamak için kontrol ve enoksasin maruziyeti altında bulunan E. coli hücrelerinin metabolit profilleri karşılaştırılmıştır. Temel bileşenler analizi (PCA) sonuçları enoksasin maruziyeti altında E. coli hücrelerinin metabolit yapısının dramatik şekilde değiştiğini göstermiştir. Yapılan analizlerde toplam 92 metabolitin yapısı aydınlatılmış ve bunlardan 36 tanesinin istatistiksel olarak anlamlı şekilde değiştiği belirlenmiştir. Miktarı değişen metabolitler yolak analizleri ile değerlendirilmiş ve enoksasin maruziyeti altında aminosit biyosentezi, aminoaçil-tRNAmetabolizması, pürin metabolizması, glisin, serin ve treonin metabolizması ve galaktoz metabolisması gibi hücresel süreçlerin farklılaştığı tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Elde edilen sonuçlar enoksasin maruziyeti altında E. coli’de meydana gelen metabolik değişiklikleri ve antibiyotik kaynaklı stres koşullarında nasıl adapte olduğu hakkında bilgi sunmaktadır. Yapılan çalışmanın sonuçları antibiyotik-bakteri ilişkisin anlaşılması ile ilgili olarak literatüre ve gelecek çalışmalara katkıda bulunacaktır.

10. 
Türkiye’de Tıp Fakültesi Öğrencilerinin Aşı, Bağışıklama, Aşı Kararsızlığı ve COVID-19 Aşısı Hakkındaki Bilgi ve Düşünceleri
The knowledge and opinions of the Faculty of Medicine students about vaccination, immunization, vaccine hesitation and Covid-19 vaccine in Turkey
Efsa Özbalıkçı, Elif Sude Aydın, İlayda İpek, Nalan Özen, Merve Yüceler, Onur Ateş, Hasan Sadık Mayda, Muhammed Yasir Kartancı, Sedanur Güclü, Şevval Akdoğan, Tuğçe Efe, Elif Cansel Karasu, Murat Topbaş
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.39205  Sayfalar 317 - 332
GİRİŞ ve AMAÇ: Aşılama, bulaşıcı hastalıkları önleme ve kontrol konusunda en etkili halk sağlığı uygulamalarındandır. Aşı kararsızlığı tüm dünya için olduğu kadar ülkemiz için de hızla artan bir risk olarak karşımıza çıkmaktadır. Hekimlerin aşılara yönelik tutumları ile hastalarına aşıya yönelik önerileri arasında güçlü bir ilişki vardır. COVID-19 pandemisi ile mücadele döneminde ön planda olan aşının, tutum ve davranışlarıyla topluma rol model olan hekimler tarafından kabulünün belirlenmesi, yapılacak aşılama çalışmaları için yol gösterici olacaktır. Bu çalışmada ülkemizdeki tıp fakültesi öğrencilerinin aşı, bağışıklama, aşı kararsızlığı ve COVID-19 aşısı konusundaki bilgi ve düşüncelerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı tipteki bu araştırmada, Aralık 2020-Ocak 2021 tarihleri arasında, Türkiye’de bulunan Avrupa Tıp Öğrencileri Birliği (EMSA, European Medical Students’ Association)’ne bağlı 33 “Öğrenci Toplulukları” (FMO, Faculty Member Organization) üyelerine ve bu üyeler aracılığıyla ülkemizdeki tıp fakültelerinde okuyan öğrencilere ulaşmak hedeflenmiştir. Veriler online anket formu ile toplanmıştır. Çalışmaya 1015 öğrenci katılmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya katılanların %64,7’si kadındır. Yaş ortalaması 21,2±2,5 yıldır. Katılımcıların %86,4’ü ülkemizdeki aşı kararsızlığının arttığını belirtmektedir. Medyada aşılar ile ilgili olumsuz ifadelerin bu durumun en önemli nedeni olduğu düşünülmektedir. Aşı kararsızlığının önlenmesi/azaltılması için ebeveynlere eğitim vermenin önemli olduğu belirtilmektedir. Katılımcıların %53,4’ü COVID-19 aşısı Sağlık Bakanlığı tarafından kullanıma uygun olduğu bildirildiğinde “Hemen yaptırmam, beklerim.” yanıtını vermiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ülkemizdeki aşı kararsızlığı sayısının artmakta olduğu ve bunun salgınların artmasına neden olacağını düşünülmektedir. Topluma rol model olan tıp fakültesi öğrencilerinin, fakülteye başladıkları dönemden itibaren aşılar, bağışıklama ve aşı kararsızlığı konusundaki bilgi ve farkındalıklarının arttırılması önemlidir.

11. 
Türkiye'de Paketli Glutensiz Ürünlerin Besin Ögesi ve Fiyat Analizleri Üzerine Bir Çalışma
A Study of Nutrient and Cost Analysis of Gluten-free Packaged Products from Turkey
Mahmut BODUR, Esra TUNÇER, Alev Keser
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.97344  Sayfalar 333 - 342
GİRİŞ ve AMAÇ: Artan popülerliklerine rağmen, glutensiz ürünlerin enerji ve makro besin ögesi içerikleri tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle, bu çalışmada enerji içeriği, makro besin ögesi içerikleri (karbonhidrat, eklenmiş şeker, toplam yağ, doymuş yağ, posa, protein) ve fiyat açısından glutensiz ürünlerin gluten içeren muadilleriyle kıyaslanması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, enerji içeriği, makro besin ögesi içerikleri ve fiyat bilgisini etiket bilgilerine göre değerlendirmek için 129 glutensiz ürün ve 304 gluten içeren ürün Türkiye’nin başkenti olan Ankara’da bulunan beş hipermarketten satın alınmıştır. Ürünler; ekmek, makarna, un, kahvaltılık gevrekler, işlenmiş et ürünleri, atıştırmalık barlar, tatlı bisküvi - kurabiye - kekler, krakerler - tuzlu gevrekler olmak üzere sekiz alt grupta değerlendirilmiştir. Gruplar arasındaki karşılaştırmalar SPSS yazılımı kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
BULGULAR: Bu çalışmada ekmek, makarna, un, bisküvi - kurabiye - kek ve kraker - tuzlu atıştırmalık gruplarında yer alan glutensiz ürünlerin gluten içeren muadillerine göre daha az protein içerdiği bulunmuştur (p<0.05). Ayrıca, gluten içeren muadillerine göre glutensiz ekmek daha fazla toplam yağ içerirken; glutensiz unlar ise daha fazla karbonhidrat içermektedir (p<0.05). Glutensiz makarnalar, gluten içeren muadillerine kıyasla daha az posa ve daha fazla karbonhidrat içermektedir (p<0.05). Glutensiz bisküvi-kurabiye-kekler, gluten içeren
muadillerine göre daha fazla şeker içermektedir (p<0.05). Glutensiz atıştırmalık ürünlerinin, muadillerine göre daha çok toplam yağ ve daha az posa içerdiği bulunmuştur. İşlenmiş et ürünleri dışındaki glutensiz ürün gruplarının tamamı, gluten içeren ürün gruplarından daha pahalıdır (p<0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Besin gruplarının çeşitliliğine rağmen, glutensiz ürünler, yüksek karbonhidrat, yüksek toplam yağ, düşük protein, ve düşük diyet lifi içerikleri nedeniyle sağlıklı bireyler için beslenme açısından üstün değildirler. Ayrıca, glutensiz ürünlerin yüksek fiyatları da göz önünde bulundurulmalıdır. Sonuç olarak, sağlıklı bireylere glutensiz ürünleri önermek ek bir fayda sağlamayacaktır.

12. 
Ensefalitli ve anemili koyunda Chaphamaparvovirüs'ün ilk keşfi
The first discovery of Chaphamaparvovirus in sheep with encephalitis and anemia
Eda Altan, Gilberto Sabino-Santos Jr, Patricia Pesavento, Eric Delwart
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.07348  Sayfalar 343 - 350
GİRİŞ ve AMAÇ: Parvovirüsler koyunlarda ilk olarak 1987 yılında tespit edilmiştir. Bu tarihe kadar koyunlarda parvovirüslerin varlığına ilişkin sadece üç rapor vardır. İlk bildirilen parvovirüs çalışması genomik bilgi sağlamazken, son ikisi tetraparvovirus ve copiparvovirus cinslerine aittir. Bu çalışma, doku örnekleri laboratuvarımıza gönderilen sebebi belli olmayan ensefalit ve anemi tespit edilen ölü bir koyunda olası nedenleri keşfetmeye odaklanılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada yeni nesil dizileme (NGS) kullanılmıştır. Nextera™ XT Numune Hazırlama Kiti, ikili barkod kullanarak Illumina MiSeq platformu için bir kitaplık oluşturmada kullanıldı. Miseq'ten üretilen ham verileri analiz etmek için şirket içi bir data analiz altyapısı kullanıldı. Okuma dizilerini kırpmak ve de novo bağlama analizi için çeşitli yazılımlar kullanıldı. Genomun hizlanma işlemi ve filogenetik ağaç için Geneious ve MEGA X yazılımından faydalanıldı.
BULGULAR: Çalışmada yeni bir küçükbaş hayvan chaphamaparvovirusu ve pestivirus D'nin her ikisi de aynı anda karakterize edildi. Chaphamaparvoviruslar çeşitli hayvanlarda bildirilmiş olmasına rağmen, koyunlarda ilk kez rapor edilmektedir. PCR analizleri, birçok dokuda chaphamaparvovirus varlığını doğruladı. Kısmi yapısal olmayan protein (NS1) ve tam kapsid proteinleri (VP1) protein dizileri, insan olmayan bir primat Macaca fascicularis'te bulunan chapparvovirüsün proteinlerine sırasıyla %49 ve %69'luk en yakın amino asit özdeşliğini sergiledi.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu küçükbaş parvovirüsü koyunlarda bildirilen dördüncü parvovirüs ve ilk chaphamaparvovirustur. Hem chaphamaparvovirus hem de pestivirus'ün koyunlarda aynı anda birlikte var olduğu gösterilmiştir. Bu koyunun hastalık belirtilerinde bu ikili virüs enfeksiyonunun

13. 
Gıda Çalışanlarından İzole Edilen Enterobacterales Suşlarında Antimikrobiyal Direnç ve GSBL/Karbapenemaz Varlığının Araştırılması
Investigation of Antimicrobial Resistance and ESBL / Carbapenemase Presence in Enterobacterales Strains Isolated from Food Workers
Nesrin Çakıcı, Yasemin Numanoglu Cevik, Serap Suzuk Yıldız, Alper Akcali, Nükhet Nilüfer Demirel ZORBA
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.89814  Sayfalar 351 - 362
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma gıda endüstrisi çalışanlarından elde edilen toplum kaynaklı Enterobacterales üyelerinde antimikrobiyal direnç ve Genişlemiş Spektrumlu Beta Laktamaz (GSBL), karbapenemaz üretme durumunun belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çanakkale il merkezi ve ilçelerindeki hastaneler (n: 9) ile gıda işletmelerinde (n: 17) görevli gıda çalışanlarının (n: 300) el sürüntü örnekleri Brain Heart Infusion Broth (BHI) besiyerine alındı. İnokulümler 370C de 24 saatlik inkübasyondan sonra Eosine Methylen Blue agar (EMB) besiyerine ekildi. Bakterilerin tanımlanmasında klasik identifikasyon ve Matriks aracılı lazer desorpsiyon iyonizasyon uçuş süresi kütle spektrometrisi (MALDI-TOF MS) yöntemi kullanıldı. Sefotaksim, seftazidim, meropenem ve ertapenem antibiyotiklerine karşı direnci ölçmek için disk difüzyon ve minimal inhibitör konsantrasyon (MİK) yöntemleri uygulandı ve EUCAST 2020’ye göre değerlendirildi. Tarama testi sonuçlarına göre GSBL ve karbapenemaz fenotipik doğrulama testleri uygulandı. GSBL pozitif bulunan izolatlarda polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) yöntemine göre CTX-M geni araştırıldı.
BULGULAR: Elde edilen 222 adet gram negatif bakterinin tür bazında dağılımı; 129 (%58.1) Klebsiella pneumoniae, 32 (%14.4) Enterobacter cloacae, 31 (%13.9) Acinetobacter baumannii, 11 (%4.9) Escherichia coli, 8 (%3.6) Enterobacter asburiae, 4 (%1.8) Escherichia hermanni, 3 (%1.4) Enterobacter aerogenes 2 (%0.9) Klebsiella oxytoca, 2 (%0.9) Enterobacter cancerogenus olarak belirlendi. Enterobacterales üyelerinden (n: 191) 7’sinin (%3.7) klinik sınır değerlere göre sefotaksime dirençli (<17mm) olduğu tespit edilmiştir. Sefotaksim inhibisyon çapı GSBL tarama sınır değeri altında (<21mm) tespit edilen 13 izolatın kombine disk ve çift disk sinerji testi sonuçlarına göre 2 adet bakterinin (K. pneumoniae, E. cloacae) GSBL pozitif olduğu belirlenmiştir. PZR yöntemine göre K. pneumoniae izolatının CTX-M geni taşıdığı ve hastanede görevli olan bir gıda çalışanından izole edildiği tespit edilmiştir. Enterobacterales suşlarının ve A.baumannii izolatlarının hiçbirinde karbapenem direncine rastlanmamıştır. Meropenem inhibisyon zon çapı 28 mm’den küçük olan 46 adet Enterobacterales türünün meropenem MİK değeri 8mg/L ile 0.125 mg/L arasında bulunmuştur. Meropenem zon çapı karbapenemaz tarama sınır değerinin (<25mm) altında tespit edilen 2 adet izolata kombinasyon disk testi uygulanmış buna göre karbapenemaz negatif olduğu tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Toplumda dirençli bakteri el taşıyıcılığının düşük olması (%3.7), toplum kaynaklı izolatların GSBL pozitifliğinin oldukça düşük (%1.04) bulunması, karbapenemaz pozitifliğine rastlanmaması antibiyotik dirençli izolatların gıda çalışanlarında düşük olduğunu düşündürmektedir. Gıda çalışanlarında bu sayıda gram negatif bakterilerin tespit edilmesi hijyen eğitimlerine önem verilmesi gerektiğini düşündürmüştür.

14. 
Kandan izole edilen Enterococcus türlerinde biyofilm oluşumunun fenotipik ve genotipik yöntemlerle araştırılması
Investigation of biofilm formation of Enterococcus species isolated from blood by phenotypic and genotypic methods
Zeynep Özkök, Kemal Bilgin, Yeliz Tanrıverdi Çaycı, Asuman Birinci
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.02328  Sayfalar 363 - 372
GİRİŞ ve AMAÇ: Doğada yaygın olarak bulunabilen enterokoklar, çeşitli enfeksiyonlara neden olabilmektedir. Virülansını açıklayan faktörler henüz tam olarak netlik kazanmamış olmakla birlikte enterokokal yüzey proteini (esp), hem Enterococcus faecalis hem de Enterococcus faecium’un biyofilm oluşturma yeteneğiyle ilişkilendirilmektedir. Çalışmamızda E. faecalis ve E. faecium türlerinin vankomisine direnç durumlarının belirlenmesi ve biyofilm oluşumu ile ilişkili olduğu düşünülen esp gen varlığının polimeraz zincir reaksiyonu ile, biyofilm oluşturma kapasitelerinin de fenotipik yöntemlerle araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya kan kültüründen izole edilen 85’i E. faecalis, 85’i E. faecium olacak şekilde toplam 170 adet Enterococcus izolatı dahil edilmiştir. Türlerin tanımlanması konvansiyonel ve otomatize yöntemler kullanılarak yapılmıştır. İzolatların vankomisine duyarlılıkları Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemiyle belirlenmiştir. Tüm izolatlar Tüp ve Mikrotitrasyon plak yöntemleri kullanılarak biyofilm oluşumu yönünden fenotipik olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca izolatlarda, Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) yöntemi kullanılarak enterokoklarda biyofilm oluşumun ile ilişkili olduğu düşünülen esp geninin varlığı araştırılmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen suşların vankomisine duyarlılıkları incelendiğinde, E. faecalis izolatlarının 14 tanesi (%16,5) orta duyarlı, 1 tanesi (%1,2) dirençli; E. faecium izolatlarının ise 29 tanesi (%34,1) dirençli olarak bulunmuştur. Tüp yöntemi ile 5 suşun (%5,9) biyofilm oluşturduğu görülmüştür. Mikrotitrasyon plak yöntemi ile ise 27 suş (%31,8) pozitif olarak tespit edilmiştir. Tüp yönteminde pozitif çıkan beş izolatın hepsinin aynı zamanda mikrotitrasyon yönteminde de pozitif olduğu görülmüştür. Her iki fenotipik yöntemde de pozitif olan suşların tamamının E. faecalis olduğu görülmüştür. PZR işleminin sonucunda 49 (%57,6) E. faecalis, 20 (%23,5) E. faecium suşunda esp varlığı saptanmıştır. Fenotipik yöntemler ile genotipik yöntem karşılaştırıldığında mikrotitrasyon plak yönteminde pozitif olan izolatlardan 24 tanesi, tüp yönteminde pozitif olan izolatlardan ise 5 tanesinde esp geninin varlığı tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu bulgulara göre E. faecalis izolatlarının biyofilm oluşumu kapasitelerinin E. faecium’a göre daha fazla bulunmuştur. Ayrıca esp geninin biyofilm oluşumu ile ilgisi olabileceği ancak tek başına esp varlığının biyofilm oluşumu için yeterli olamayacağı düşünülmektedir. Konu ile ilgili yapılacak yeni ve kapsamlı çalışmalar enterokoklarda biyofilm oluşumunun virülansdaki rolü ile ilgili yeni ve faydalı veriler sağlayabilecektir.

15. 
COVID-19 Pandemisinde İnfluenza ve SARS-CoV-2 Ko-infeksiyonu
Influenza and SARS-CoV-2 Coinfection During the COVID-19 Pandemic
Mehmet Sami Islamoğlu, Betul Borku Uysal
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.92489  Sayfalar 373 - 378
GİRİŞ ve AMAÇ: Pandemik pnömoniye neden olarak, tüm dünyada hızla yayılan, ve mevsimsel gribe göre daha mortal seyreden severe acute respiratory syndrome coronavirus 2 (SARS-CoV-2)’ nin, etkin bir tedavisi olmadığından, hastalığa bağlı ölümlerde sekonder enfeksiyonlardan korunma önemlidir. Çalışmanın amacı solunum yolu enfeksiyonlarının sık görüldüğü kış sezonunda mevsimsel İnfluenza A-B ve SARS-CoV-2‘nin birlikte olduğu ko-infeksiyonun gösterilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma retrospektif olarak planlandı. Etik kurul onayının alınmasının ardından 2 Kasım 2020 ile 17 Şubat 2021 arasında soğuk algınlığı semptomları ile başvurmuş olan 515 hasta çalışmaya alındı. İnfluenza tespiti için İnfluenza Antijen Card Plus yöntemi kullanıldı. SARS-CoV-2’nin PCR yöntemi ile tespiti için ağız boşluğu ve burundan alınan sürüntü örnekleri CFX96 Real time PCR cihazında çalışıldı. Hastalar İnfluenza A-B ve Reverse transcription polymerase chain reaction COVID-19 RT-PCR pozitif veya negatif olmasına göre gruplara ayrıldı. Hastalarda İnfluenza A-B pozitifliği ile SARS-CoV-2 pozitif vakaların birlikteliğine bakıldı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 515 hastada kadın/erkek oranı %60.7/%39.2 saptandı. İnfluenza pozitifliği kadınlarda %55.2, erkeklerde %44.5 saptandı ve COVID-19 ko-infeksiyonu %33,1 vakada saptandı. COVID-19 RT-PCR testi pozitif olan 177 hastanın %29,9 (53)’ unda İnfluenza-A, %10.1 (18)‘inde İnfluenza-B pozitif saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Grip sezonunda tek başına İnfluenza görülmesinin yanında, SARS-CoV-2 ile koenfeksiyon olarak da görülebildiğini tecrübe ettik. İzolasyon önlemlerindeki değişimlere bağlı olarak, pandeminin aralıklı olarak hızlandığı görülmekle birlikte, influenzanın, diğer solunum yolu infeksiyonlarının ve koinfeksiyonun hastalık seyrine etkisi net olmayıp bu konuda ileri araştırmalara gereksinim vardır.

16. 
Düşük doz fraksiyone olmayan heparin ve düşük moleküler ağırlıklı heparinin farelerde subaraknoid kanama sonrası erken beyin hasarı üzerindeki etkileri
Effects of low-dose unfractionated heparin and low molecular weight heparin on early brain injury after subarachnoid hemorrhage in mice.
Orhan Altay
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.83798  Sayfalar 379 - 388
GİRİŞ ve AMAÇ: Kapsamlı araştırma çabalarına rağmen, subaraknoid kanama sonrası erken beyin hasarını (EBI) önlemek için kanıtlanmış etkili bir tedavi yoktur. Heparin, birçok patofizyolojik mekanizmayı antagonize eden pleiotropik bir ilaçtır. Bu çalışmada, heparinin subaraknoid kanama (SAK) sonrası erken beyin hasarını (EBH) önleyip önlemediğini değerlendirdik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: SAK, farelerde endovasküler perforasyonla indüklendi ve hayvanlar Kontrol (n = 8), SAK (n=12), SAK + 10U UFH (n=11), SAK + 40U UFH (n=13), SAK + 4U dalteparin (n=11) ve SAK + 16U dalteparin (n=14) olarak gruplara ayrıldı. SAK'dan 24 saat sonra subaraknoid kanama ciddiyeti, mortalite, nörolojik skor ve beyin su içeriği değerlendirildi.
BULGULAR: Düşük doz fraksiyone olmayan heparin (UFH) ile düşük doz düşük moleküler ağırlıklı heparin (LMWH)'in beyinde subaraknoid kanama miktarında bir değişiklik yapmadığı ve nörolojik muayenede, beyin su içeriğinde erken dönemde iyileştirme yaptığı, mortaliteyi sayısal olarak azalttığı görülmüş ancak istatiksel olarak birbirine üstünlüğü görülmemiştir. Yüksek doz fraksiyone olmayan heparin (UFH) veya düşük moleküler ağırlıklı heparin (LMWH) nöroprotektif etkilerini engelleyen subaraknoıd kanama artışına meyil yarattığı ve başka mekanizmaları aktive ederek beyin hasarını artırdığını göstermiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: SAK sonrası erken dönemde düşük doz fraksiyone olmayan heparin (UFH) ve düşük doz düşük moleküler ağırlıklı heparin (LMWH) tedavisi erken beyin yaralanmasını azaltabilir ve klinik olarak akut anevrizma rüptüründen sonraki sekonder beyin hasarının erken dönemde önlenmesi için etkin olabileceğini düşündürmektedir.

DERLEME
17. 
Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde Sağlik Hizmetleri ve Erzurum’da İlk Tifüs Aşısı Uygulamaları
Health Services on the Caucasus Front in the First World War and the First Typhus Vaccine Applications in Erzurum
Figen Kayserili Orhan
doi: 10.5505/TurkHijyen.2021.70973  Sayfalar 389 - 398
Doğu Cephesi olarak adlandırılan Kafkas Cephesi, Osmanlı tarihinin en büyük yenilgilerinden biri olup, 3. Ordu’daki askerlerimizin bir çoğunu henüz Rus ordusuyla çatışmadan kaybettiğimiz, soğuğun ve salgın hastalığın baş düşmanlarımız olduğu bir cephedir. Savaş dönemlerinin korkunç afeti olarak tanımlanan tifüs hastalığı Birinci Dünya Savaşı sırasında toplamda 18 gün süren (22 Aralık 1914-9 Ocak 1915) Sarıkamış Harekâtında, Kafkas Cephesi’ndeki 3. Ordu’yu istila ederek düşmanın başaramadığı genel kırımı yapmış, savaştan çok daha fazla asker ve sivil kayıplarına sebep olmuş ve harp tarihinin bir faciası olarak tarihte ki yerini almıştır.
Kafkas Cephesi’nde savaşa sürülürken hazırlıklar son derece yetersiz kalmıştır. Sıhhî hizmet ve teşkilat üzerinde durulacak en önemli nokta iken, şiddetli kış ortasında son derece müşkül şartlar altında girilen bu önemli mücadelede sıhhî tertibat tamamen ihmal edilmiştir.
Aralık 1914’te Enver Paşa’nın emriyle başlatılan taarruz harekâtı başarısızlıkla sona ermiş, sert kış koşulları altında harekete geçen askerlerin büyük bir kısmı açlığa ve soğuğa yenik düşmüş, geri kalanlarını ise ordu içerisinde salgın halinde seyreden ‘Tifüs hastalığı’ kırıp geçirmiştir. Bütün bu talihsiz şartlar bir araya gelerek, 3. Ordu’da, daha harbin başlangıcında çok fazla askerin telefatına yol açmıştır.
Sarıkamış felaketinin sonuçları memleket, ordu ve cephede uzun zaman sarsıntı ile hissedilmiştir. 32 yaşında iken 3. Ordu’da Sıhhiye Reisi olarak göreve atanan ve üç buçuk sene bu görevde kalan Dr. Tevfik Sağlam sağlık hizmetlerinde mucizeler yaratarak, daha önce Yemen'de karşılaştıklarında tanı koyamadıkları hastalığın ‘Tifüs’ olduğu sonucuna vararak, ilk tifüs aşısı uygulamalarını Erzurum’da (Hasankale) başlatmış ve ‘Tifüs salgını’ ile oluşabilecek daha büyük felaketlerin önüne geçmiştir. Günümüz olanaklarında Covid-19 pandemisi ile mücadelemiz süreken, bir asır öncesinde; savaş, yoksulluk ve soğuğa rağmen tifüs salgınını yenmeyi başaran Türk hekimlerimizi, bir kez daha takdirle anıyoruz.

LookUs & Online Makale
w