ISSN: 0377-9777 / e-ISSN: 1308-2523
Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi - Turk Hij Den Biyol Derg: 66 (1)
Cilt: 66  Sayı: 1 - 2009
ARAŞTIRMA
1.
Çeşitli Klinik Örneklerden İzole Edilen Enterokok Türlerinin Kliniklere Dağılımı
Distribution to Clinics of Enterococci Species Isolated from Various Clinical Samples
Ebru Aykut Arca, Bedia Mert Dinç, Nihal Karabiber
Sayfalar 1 - 5
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Ocak 2006 -Temmuz 2007 tarihleri arasında Türkiye Yüksek ihtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin çeşitli bölümlerinde yatan hastaların kan, idrar, yara, mayi (safra, nazobilier dren veya perkütan transhepatik kolanjiografi dren mayileri) ve santral venöz kateter gibi klinik örneklerinden izole edilen enterokok türlerinin saptanması ve hangi türlerin hastanenin hangi bölümlerinde daha sık görüldüğünün değerlendirilmesidir.
YÖNTEMLER: Enterokok suşlarının tanımlanması klasik mikrobiyolojik yöntemlerin yanı sıra Microscan Walk Away 96 SI (Dade Behring Inc, USA) otomatize sistemi ile yapılmıştır. Kateter ucu kültürleri Maki Yöntemi ile, kan kültürleri otomasyon sistemiyle (BACTEC 9120, BD), idrar kültürleri ölçülü öze ile kantitatif olarak, diğer kültürler ise klasik mikrobiyolojik yöntemlerle yapılmıştır.
BULGULAR: İzole edilen toplam 341 enterokok susunun 188 (% 55.13)’i Enterococcus fae-cium, 145 (% 42.5)’i Enterococcus faecalis, üçü (% 0.87) Enterococcus casseliflavus, ikisi (% 0.58) Enterococcus avium, ikisi (% 0.58) Enterococcus durans ve biri (% 0.29) Enterococcus gallinarum olarak tanımlanmıştır. Suşların klinik örneklere göre dağılımı incelendiğinde, 109 ( % 31.96)’unun idrar, 92 (% 26.97)’sinin yara, 67 (% 19.64)’sinin kan, 61 (% 17.88)’inin mayi ve 12 (% 3.5)’sinin kateter ucundan izole edildiği belirlenmiştir. Kardiyovasküler Cerrahi Kliniği ile bu kliniğin Yoğun Bakım ünitesinde % 63 E.faecalis saptanmıştır. Gastroenteroloji Kliniği ve Yoğun Bakım ünitesi (% 76) ile Gastroenteroloji Cerrahisi ve Üroloji Cerrahisi klinikleri ortak Yoğun Bakım ünitesinde (% 75) ise E. faecium daha sık olarak görülmüştür.

SONUÇ: Çalışmamızda literatürde bildirilenlerden farklı olarak, hastane izolatı olan enterokoklar içerisinde E. faecium suşları, E. faecalis suşlarına göre daha yüksek oranda bulunmuştur.

OBJECTIVE: The aim of this study were to determine enterococcus species isolated from clinical samples like blood, urine, wound, bile and fluids from nasobiliary drainage or percutaneous transhepatic cholangiography, and central venous catheter taken from the hospitalized patients in the various departments of Türkiye Yüksek ihtisas ve Training and Reseorch Hospital between January 2006 and July 2007 and to evaluate the isolation frequency of these species according the clinics of the hospital.
METHODS: In addition to conventional microbiological methods, identification of enterococci species was performed by an automated system; MicroScan WalkAway 96 SI, (Dade Behring Inc, USA). Intravenous catheter tip samples were cultured by Maki Method, blood cultures were performed by an automated system (BACTEC 9120, BD), and urine cultures were performed quantitatively by calibrated loop method. Other samples were processed by conventional microbiologic methods.

RESULTS: Of the total of 341 enterococcus strains isolated, 188 were E. faecium (55.13 %), 145 were E. faecalis (42.52%), three were E. casseliflavus (0.87%), two were E. avium (0.58 %), two were E.durans (0.58 %) and one was E. gallinarum (0.29 %). As the distribution of the strains were evaluated according to the clinic samples, it was determined that 109 of the strains (31.96 %) were isolated from urine, 92 (26.97 %) from wound, 67 (19.64 %) from blood, 61 (17.88 %) from bile or fluids, and 12 (3.5%) from intravenous catheter tip samples. When the distribution was investigated among the clinics; the isolation frequency of E. faecalis was found to be 63 % (48/76) in Cardiovascular Clinic and its Intensive Care Unit, whereas E. faceium strains were isolated more frequently in Gastroenterology Clinic and in its Intensive Care Unit (76 %) and in Gastoenterology and Urology Surgerys joint Intensive Care Unit ( 75 %, 48/64 ).
CONCLUSION: In our study, among all of the hospital isolates of enterococci, E. faecium strains were found more frequ-ently than E. faecalis strains in contrast to the literature.

2.
Kekik (Thymus Vulgaris), Kimyon (Cuminum Cyminum) Ve Mersin (Myrtus Communis) Bitkilerinden Elde Edilen Yağların İn Vitro Antileishmanial Etkileri
In Vitro Antileishmanial Activity Of Essential Oils Obtained From Thyme (Thymus Vulgaris), Cummin (Cuminum Cyminum) And Mersin (Myrtus Communis) Plants
Erdoğan Malatyalı, Semra Özçelik, Nevcihan Gürsoy
Sayfalar 7 - 13
AMAÇ: Bu çalışmada yurdumuzda çeşitli hastalıkların geleneksel tedavisinde kullanılan kekik (Thymus vulgaris), kimyon (Cuminum cyminum) ve mersin (Myrtus communis) bitkilerinden elde edilen yağların Leishmania promastigotlarının canlılığı üzerine etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Bitkilerden elde edilen yağlar 2/10 ile 1/100 arasında değişen oranlarda seyreltilerek çalışmaya alınmıştır. 2.107 promastigot/ml Leishmania solüsyonundan alınan 100’er ul mikrotitrasyon plaklarına dağıtılmış ve üzerlerine farklı oranlarda RPMI ile seyreltilen bitkisel yağlardan 100’ er ul konularak 20 dakika beklenmiştir. Işık mikroskobu altında Thoma lamında hareketli ve hareketsiz promastigotlar sayılarak canlılık yüzdeleri hesaplanmıştır.
BULGULAR: Araştırılan bitkisel yağlardan kekik yağı en yüksek antileishmanial etkiyi gösterirken (LD50= 1/1200 ml/ml), LD50 değeri mersin yağı için 1/1800 ml/ml ve kimyon yağı için 1/3000 ml/ml olarak tespit edilmiştir.

SONUÇ: Leishmaniasis ülkemizde görülen önemli paraziter hastalıklardan biridir. Leish-maniasisin tedavisinde yaşanan zorluklar nedeniyle alternatif ilaç arayışları gündemdedir. ileri çalışmalara gereksinim duyulmakla birlikte, bu çalışmada denenen bitkisel yağlardan özellikle kekik yağının leishmaniasis tedavisinde kullanılabileceği düşünülmektedir.
OBJECTIVE: In this study, it is aimed to determine the in vitro antileishmanial activity of essential oils obtained from three different plants such as Thyme (Thymus vulgaris), Cummin (Cuminum cyminum) and Mersin (Myrtus communis) that widely used in traditional medicine in our country.

METHODS: Essential oils from these plants were diluted ranging from 2/10 to 1/100. 100 ul of Leishmania promastigote solution (2.107 promastigot/ml) dispensed in microtitration pla-te wells and 100ul plant essantial oil (diluted in RPMI with different ratios) was added onto, afterwards waited for 20 minutes. The motile and non-motile promastigotes were counted on Thoma slide under light microscope and percentage of cell viability was assessed.
RESULTS: The highest in vitro antileishmanial activity against promastigote forms of the parasite was obtained with Thyme oil (LD50= 1/1200 ml/ml). LD50 doses of Cumin oil and Mersin oil were 1/ 1800 ml/ml and 1/3000 ml/ml, respec-tively.

CONCLUSION: Because of the diffuculties of the treatment of leishmaniasis which is one of the most important parasitic diseases in Turkey, new drug researches are concerned, recently. In this study, we observed that particularly Thyme oil can be used for the treatment of Leishmaniasis, after further researches are performed.

3.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı Parazitoloji Laboratuvarında 2000-2004 Yıllarında Saptanan Barsak Parazitlerinin Değerlendirilmesi
Evaluation Of İntestinal Parasites Between 2000-2004 At Parasitology Laboratory Of Refik Saydam National Public Health Agency
Cahit Babür, Ayşegül Taylan Özkan, Selçuk Kılıç, Sadet Taştaban, Orhan Danışmaz, Berrin Esen
Sayfalar 15 - 19
AMAÇ: Bu çalışmada, 2000-2004 yılları arasında Ankara’da Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Parazitoloji Laboratuvarına başvuran hastalarda saptanan barsak parazitlerinin durumunun retrospektif olarak değerlendirilmesi yanı sıra önceki yıllarla ve diğer çalışmalarla karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: 10417 dışkı örneğine nativ-lugol, çinko sülfat yüzdürme, formol-eter çöktürme yöntemleri uygulanmış ve şüpheli durumlarda trikrom ve modifiye Kinyoun asit-fast boyama yöntemleri ayırıcı tanı amacıyla kullanılmıştır.
BULGULAR: İncelenen 10417 dışkı örneğinin 1326 (% 12,73)’sında bir veya birden fazla parazit saptanmıştır. Altıyüz yirmi üç (%5,98) kadın ve 703 (%6,75) erkekte parazit bulunmuştur. En çok Blastocystis hominis (% 6,60), Giardia intestinalis (% 2,75), Entamoeba coli (% 2,57) ile Entamoeba histolytica/ dispar (% 2,51)’a rastlanmıştır.
SONUÇ: Barsak paraziti saptanmasında sosyo-kültürel gelişmeye bağlı olarak önce yıllara kıyasla düşme eğilimi olmasına karşın paraziter hastalıklar halen ülkemiz için önemli bir halk sağlığı problemidir.

OBJECTIVE: In this study, it was aimed to evaluate the prevalence of intestinal parasites of the patients who applied to Parasitology Laboratory of Refik Saydam National Public Health Agency in Ankara province from 2000 to 2004 retrospectively; and compare with the previous years and other studies.
METHODS: Native-Lugol and the zinc sulphate flotation methods were performed to the 10417 stool samples and suspected samples were examined by trichrome and modified Kinyon’s acid-fast staining to confirm the results.

RESULTS: One or more pathogenic parasites were found in 1326 (12.73%) of the 10417 stool samples. Six hundred twenty three (5.98 %) female and 703 (6.75 %) male have parasites. The most common parasites detected were Blastocystis hominis (6.60%), Giardia intestinalis (2.75%), Entamoeba coli (2.57%) and Entamoeba histolytica/ dispar (2.51%).
CONCLUSION: Even though the incidence of parasitic infections tends to decrease due to socio-cultural improvement in Turkey compared with the previous years, they are still one of the important public health problems in our country.

OLGU SUNUMU
4.
Campylobacter Fetus Spp. Fetus’a Bağlı Bakteriyemi Olgusu Ve Laboratuvar Tanıda Gram Boyamanın Önemi
A Case Of Bacteremia Due To Campylobacter Fetus Subsp. Fetus and Importance Of Gram Stain At Laboratory Diagnosis
Müşerref Tatman Otkun, Gülten Aydın Tutak, Emrah Gülsen, Zeren Özgen
Sayfalar 21 - 24
Campylobacter fetus subsp. fetus immün sistemin zayıf olduğu kişilerde öncelikle bakteriyemi ve bağırsak dışı enfeksiyonlarla ilişkilidir. Bakteriyemi; septik abortus, septik artrit, apse, menenjit, endokardit, mikotik anevrizma, tromboflebit, peritonit ve salpenjit gibi sistemik komplikasyonlara neden olabilir. Bu çalışmada, 92 yaşındaki kronik pyelonef-rite sekonder kronik böbrek hastalığı olan bir erkek hastada muhtemelen gastroenterit ile başlayıp bakteriyemi ile seyreden bir C. fetus subsp. fetus enfeksiyonu olgusu ve labora-tuvar tanıda kan kültürlerinde Gram boyamanın önemi bildirilmiştir. Kan kültüründen izole edilen C. fetus. subsp. fetus’un E-Test ile antibiyotik duyarlılık testi yapılmış; piperasilin ile piperasilin/tazobaktama dirençli, ampisilin, sefepim, imipenem, meropenem, klarit-romisin, levofloksasin, azitromisin, klindamisin, eritromisin, gentamisin ve siprofloksasine duyarlı bulunmuştur. Hastanın tedavisinde 2x200 mg siprofloksasilin kullanılmıştır.
Campylobacter fetus subsp. fetus is related with bacteriemia and extraintestinal system infections at immunodeficient patients. Bacteriemia may cause systemic compli-cations like septic abortus, septic arthritis, abscess, menengitidis, endocarditis, micotic aneurisym, trombophlebitis, peritonitis and salphengitis. In this case report, a 92 years old male patient with secondary chronic renal failure due to chronic pylenophritis develo-ped bacteriemia possibly after a gastrointestinal infection caused by Campylobacter fetus subsp. fetus and importance of Gram stain at laboratory diagnosis by blood cultures were discussed. Antibacterial susceptibility of Campylobacter fetus subsp. fetus isolated from blood culture was determined using E-Test and was found resistant to piperacillin and piperacillin/tazobactam and sensitive to ampicilline, cephepime, imipenem, meropenem, klaritromicin, levofloxacin, azithromycine, erythromycin, gentamicin and ciprofloxacin. 2x200 mg of ciprofloxacin was used for the treatment of the patient.

5.
Renal Transplantlı Bir Hastada Cyclospora Cayetanensis Enfeksiyonu
Cyclospora Cayetanensis Infection İn A Patient With Renal Transplant
Zeynep Güçlü Kılbaş, Müjdat Yenicesu, Engin Araz, Mehmet Tanyüksel
Sayfalar 25 - 27
Bu çalışmada, altı yıl önce böbrek nakli yapılan ve sürekli takrolimus, azotioprin, pred-nizolon tedavisi alan ve üç hafta süre ile devam eden sulu ishal, karın ağrısı, halsizlik ve kilo kaybı şikâyetleri ile nefroloji kliniğine başvuran 50 yaşındaki bir erkek hastada cyclosporiasis tanımlanmıştır. Kinyoun modifiye asit-fast ile boyanmış dışkı örneklerinde Cyclospora ookistleri bulunmuştur. Hastaya bir hafta süreyle trimetoprim/ sülfometak-sazol (160/800 mg) uygulanarak tedavi edilmiştir. Bağışıklık sitemi bozuk kişilerde uzun süren ishal etkenleri arasında Cyclospora da akla getirilmelidir.
In this study, Cyclosporiasis was described in a 50 year-old man who had a renal trans-plantation six years ago and having treatment with tacrolimus, azathioprine,prednisolone, complained of wasting diarrhea, abdominal pain, weakness and weight loss. Cyclospora oocysts were found in Kinyoun’s modified acid fast stained stool samples. The patient was treated with trimethoprim/sulphamethoxazole (160/800 mg) for one week. Cyclospora should be considered in immune deficient patient with prolonged diarrhea.

DERLEME
6.
Trichomonas Vaginalis’ in Fagositik Aktivitesi
The Phagocytic Activity Of Trichomonas Vaginalis
Zehra Safi Öz
Sayfalar 29 - 34
Kamçılı bir parazit olan Trichomonas vaginalis, dünyada cinsel yolla bulaşan yaygın enfeksiyonlardan biri olan trichomoniasisin etiyolojik ajanıdır. Parazit “adezin” denilen proteinler ile epitel hücrelerine tutunur ve bu hücrelerde hasara neden olur. Trichomonas vaginalis’in en önemli özelliklerinden biri fagositik aktivitesidir. Parazit vajinal florada bulunabilen sperm hücresi, eritrosit, laktobasil, polimorfonükleer lökosit ve epitel hücrelerini fagosite edebilir. Bu derlemede Trichomonas vaginalis’in fagositik aktivitesi parazitin genel özellikleri ile ele alınmıştır.
The flagellated parasite Trichomonas vaginalis is the aetiologic agent of trichomoniasis, one of the most widespread sexually transmitted diseases. This parasite adheres to epithe-lial cells via proteins known as adhesins and causes cell damage. One of the most important features of Trichomonas vaginalis is its phagocytic activity. Trichomonas vaginalis is able to ingest vaginal epithelial cells, sperm cell, lactobacilli, polymorphonuclear leukocytes, and erythrocytes in normal vaginal flora. In this review the phagocytic activity of this organism are evaluated with its general features.

LookUs & Online Makale
w