ISSN: 0377-9777 / e-ISSN: 1308-2523
Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi - Turk Hij Den Biyol Derg: 76 (4)
Cilt: 76  Sayı: 4 - 2019
1. 
THDBD 2019-4 Cilt 76 Tüm Dergi
TBHEB 2019-4 Vol 76 Full Printed Journal
Utku Ercömart
Sayfalar 378 - 487
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
2. 
Staphylococcus aureus, Klebsiella pneumoniae ve Pseudomonas aeruginosa ile immunize edilen tavuklardan elde edilen IgY antikorlarının etkinliğinin ELISA yöntemiyle araştırılması
Investigation of the effectiveness of IgY antibodies obtained from chickens where immunized with Streptococcus aureus, Klebsiella pneumoniae and Pseudomonas aeruginosa by ELISA
Ali Afandi, Funda Doğruman Al
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.67366  Sayfalar 379 - 390
GİRİŞ ve AMAÇ: IgY antikoru: tavukların serum ve yumurta sarısında bulunan antikorlardır. Tavuklarda bulunan bu antikorlar enfeksiyon sırasında mikroorganizmalara karşı yüksek miktarda gelişen spesifik antikorlardır ve aynı zamanda bu antikorların yumurta sarısına transfer olduğu bilinmektedir. IgY teknolojisi, tavuk yumurtasında antikoru üretmeye ve izole etmeye dayanan bir yöntemdir. IgY antikorunun yumurta sarısından izolasyonu koyun, keçi ve tavşan gibi hayvanların kanından izole edilmesine göre daha kolay, non-invazif, uzun ömürlü ve yüksek miktarda sentezlenmesi gibi avantajlara sahiptir. Tavuk antikorlarının, tanı yöntemlerinde kullanılması, memeli antikorlarına göre daha düşük maliyete neden olabilecektirÇalışmamızda, nozokomiyal pnömoni etkeni olarak sık tanımlanan Staphylococcus aureu (S.aureus), Klebsiella pneumoniae (K.pneumoniae) ve Pseudomonas aeruginosa (P.aeruginosa) bakterilerine karşı IgY eldesi ve antikorların etkinliğinin ELISA yöntemiyle araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tavukların immunizasyonu, S.aureus ATTC 6538, P.aeruginosa ATCC 27853 ve K. pneumoniae ATCC13883 bakterileri kullanılarak hazırlanan antijen süspansiyonu 22 haftalık Lohmann Brown cinsi yumurta tavuklarına Freund’s tamamlanmış adjuvanı ile kas içine enjekte edilerek gerçekleştirildi. Hatırlatma immunizasyonları iki hafta aralıklarla dört kere Freund’s tamamlanmamış adjuvant kullanarak yapıldı. Bakterilere karşı oluşan IgY antikorlarının saflaştırılması ve elde edilmesi için PEG 6000 kullanıldı. Antikorların etkinliği ELISA yöntemi ile değerlendirildi. İmmunize edilen ve edilmeyen tavukların yumurtalarından izole edilen IgY antikorlarının OD değeri karşılaştırıldı.
BULGULAR: S.aureus, P.aeruginosa, K.pneumoniae ile immunize edilmiş ve edilmemiş tavukların IgY antikorlar arasındaki OD değerleri farklı dilüsyonlarda (1/100 ve 1/1000) karşılaştırıldığında; immunize olan tavukların yumurtalarından izole edilen IgY antikorların OD değerlerinin ODC değerinden daha yüksek olduğu saptanmıştır (p˂0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda elde edilen veriler nozokomiyal pnömoni etkeni olarak sık izole edilen bakterilere karşı tavuklardan elde edilen IgY antikorlarının etkinliğinin yüksek olduğunu göstermiştir. IgY antikorlarının non invazif, hızlı ve düşük maliyetli elde edilebilmesi bu antikorların son 10 yılda tanıda kullanılmasının yanı sıra bazı hastalıklara karşı korunmada ve tedavi seçenekleri arasında yer almasını sağlamıştır. IgY antikorlarının gelecekte tanı ve tedavi amacıyla etkin olarak kullanılabileceği düşüncesine varılmıştır.

3. 
Üçüncü basamak bir hastanede iki yıllık HIV pozitifliklerinin değerlendirilmesi
Evaluation of two-year HIV positivity in a tertiary hospital
Pınar Şamlıoğlu, Yeşer Karaca Derici, Sevgi Yılmaz Hanci, GÜLİZ DOĞAN, ARZU BAYRAM, Neval Agus, Nisel Yılmaz, ŞÜKRAN SABA ÇOPUR, SEBAHAT Şen TAŞ
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.70370  Sayfalar 391 - 394
GİRİŞ ve AMAÇ: İnsan immun yetmezlik virusu (HIV) kişiler arası bulaşabilen ve edinsel immun yetmezlik sendromu (AIDS)'e neden olabilen bir virustur. Laboratuvar tanısında ELISA yöntemi kullanılmakta ve pozitif sonuç çıkan örneklerin Western-Blot (WB) ile doğrulaması yapılmaktadır. Bu çalışmada üçüncü basamak bir hastanede iki yıllık dönemde HIV pozitiflik oranının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarına gelen toplam 59543 kan örneğinde makro ELISA sistemi ile (Architect-Abbott,USA) HIV antikor test edilmiştir. Test sonuçları pozitif veya sınırda bulunan hastalardan yeni kan istenmiş ve çalışma her iki kanla tekrarlanmıştır. Negatif bulunan sonuçlar ''negatif'' olarak rapor edilmiştir. Pozitif bulunan 117 örnek (%0.2) WB ile doğrulama için İzmir Hıfzısıhha Merkezi'ne gönderilmiştir.
BULGULAR: Retrospektif olarak iki yıllık dönemde incelenen 59543 kan örneğinin 117'sinin (%0.2) antiHIV testi tekrarlayan reaktif bulunmuştur. Bunların WB ile doğrulanması sonucunda 48'i (%0.08) pozitif, 5'i (%0.008) aradeğer, 64'ü (%0.1) negatif olarak bildirilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Son iki yıllık dönemde hastanemiz HIV pozitiflik oranı incelendiğinde artış görülmemiştir. Kişiler arası bulaşın engellenmesine yönelik koruyucu önlemler konusunda toplumsal eğitimlerin düzenli olarak yapılmasının hastalık yayılımının önüne geçilmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

4. 
Klinik Pseudomonas aeruginosa izolatlarının virülans özellikleri ve epidemiyolojik ilişkisi
The virulence characteristics and epidemiological relationship of clinical Pseudomonas aeruginosa isolates
Nilüfer Uzunbayır-Akel, Yamaç Tekintaş, Fethiye Ferda Yılmaz, İsmail Öztürk, Mustafa Okeer, Sabire Şöhret Aydemir, Feriha Feriha Çilli, Mine Hoşgör-Limoncu
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.68235  Sayfalar 395 - 404
GİRİŞ ve AMAÇ: Pseudomonas aeruginosa konak savunmasının bozulduğu durumlarda, özellikle sağlık kuruluşlarında ciddi enfeksiyonlara neden olabilen fırsatçı patojendir. Direnç problemine ek olarak bu bakterilerin sahip oldukları farklı virülans özellikleri enfeksiyonun ve tedavinin seyrini değiştirebilmektedir. Bu çalışmada çeşitli kliniklerden izole edilen P. aeruginosa izolatlarının antibiyotik duyarlılıklarının, epidemiyolojik ilişkilerinin ve virülans faktörleri özelliklerinin saptanması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin farklı kliniklerinden izole edilen 83 P. aeruginosa izolatı ile gerçekleştirildi. Etken olan izolatların antibiyotik duyarlılıkları VITEK 2 Compact® otomatize sistemiyle ve klonal ilişkileri “Enterobacterial Repetitive Intergenic Consensus-Polimeraz Zincir Reaksiyonu (ERIC-PZR)” ile araştırıldı. Her bir klondan seçilen temsilcilerin virülans faktörlerinin belirlenebilmesi için fenotipik testler yapıldı. Elastaz aktivitesinin araştırılmasında “Elastin Congo Red” ölçüm yöntemi kullanılırken, Proteaz, DNaz, Lipaz, Siderofor ve Hareket (Twitching) aktivitelerinin fenotipik olarak belirlenmesi amacıyla uygun yöntemler uygulandı. İzolatların biyofilm üretimleri kristal viyole metoduyla ve biyofilmle ilişkili olduğu düşünülen çoğunluğu algılama (ÇA) genleri ise PZR yöntemiyle araştırıldı.
BULGULAR: Antibiyotik duyarlılık testi sonuçlarına göre en yüksek direnç imipeneme karşı (%43,4), en düşük direnç ise amikasine karşı (%14,5) gözlendi. İzolatların ERIC-PZR sonuçlarına göre 19 ilişkisiz klon içerisinde yer aldıkları saptandı. Her bir klonu temsilen seçilen izolatların tamamında siderofor ve elastaz üretimi gözlendi, proteaz, lipaz ve twitching motilitesi sırasıyla 5, 14 ve 15 izolatta belirlenirken, hiçbir kökende DNAz üretimi saptanmadı. 19 temsilci izolatın dokuzunun güçlü biyofilm ürettiği ve lasI, lasR, rhlR genlerini sırasıyla 17, 18, 13 izolatta, rhlI geninin ise tüm izolatlarda pozitif olduğu belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulgular değerlendirildiğinde, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde farklı antibiyotik direnç profilleri olan P. aeruginosa izolatları saptandı. Bu dirençli izolatların epidemiyolojik olarak ilişkisiz klonlarda yer almaları, genotipik olarak farklı özelliklere sahip izolatların kliniklerde dolaşımda olduklarını göstermektedir. Patogeneze katkıda bulunabilecek pek çok virülans faktörünü de içeren bu izolatlarda özellikle biyofilm üretiminin yaygın olduğu dikkat çekmektedir. Bu durum hem tedavinin daha zor hale gelmesini, hem de sağlık kuruluşlarında pek çok farklı yüzeyde kolonize olabilmelerine katkıda bulunduklarını düşündürmektedir. Ülkemizde ve bölgemizde yapılacak daha kapsamlı çalışmalarla P. aeruginosa bakterilerinin direnç durumları ve virülans faktörlerinin, enfeksiyonun şiddetine olan etkileri ortaya koyulabilecektir.

5. 
Hemovijilans Hemşireliği Ve Transfüzyon Güvenliğine Katkısı
Hemovigilance Nursing And Contributıon To Transfusion Safety
Rabiya Gün, Semra Öz, Selma Altındiş, Yeşim Uyutan, Mehmet Köroğlu, Mustafa Altındiş
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.19970  Sayfalar 405 - 414
GİRİŞ ve AMAÇ: Hemovijilans, kan ve ürünlerinin elde edilmesinden son alıcıların takibine kadar bütün transfüzyon basamaklarını eksiksiz izleme prosedürüdür. Hemovijilansın ana hedefi, transfüzyonun güvenliğini arttırmaktır. Çalışmamızda Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi sağlık personelinin transfüzyon güvenliği hakkında bilgi düzeyi, eğitim sonrası değerlendirme ve hemovijilans hemşireliğinin transfüzyon güvenliğine katkısının irdelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, Sakarya Üniversitesi Klinik Araştırmalar Girişimsel Olmayan Etik Kurulu’ndan 02.07.2018 tarihinde 166 karar numarası ile onay alındıktan sonra, Ocak-Temmuz 2018 tarihlerinde Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi’nde çalışan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 432 sağlık personeli ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcılara, eğitim öncesi ve transfüzyon güvenliği eğitimi sonrası durumu değerlendiren literatürden yararlanılarak oluşturulmuş 20 soruluk bir anket uygulanmıştır. Veriler SPSS 20.0 istatistik paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir.


BULGULAR: Çalışma grubunu oluşturanların 329’u (%76.2) kadın, 103’ü (%23.8) erkek olup yaş ortalaması 29.1±8.7 yıl idi. Katılımcıların meslek dağılımına bakıldığında 48’i (%11.1) doktor, 256’sı (%59.3) hemşire ve 128’i (%29.6) diğer yardımcı sağlık personeli idi. Çalışanların meslekteki çalışma yılı ortancası 5.5 (1-43 yıl) iken bulunduğu klinikte çalışma yılı ortancası 2.0 (1-42 yıl) olarak bulunmuştur. Çalışma grubunun bilgi sorularından aldığı puan, 20 soru üzerinden, 1 ile 19 arasında değişirken ortalaması 9.7±4.2 olarak hesaplanmıştır. Çalışmada cinsiyet ile bilgi puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Eğitim sonrası tekrar test grubunun bilgi puan ortalaması 13.3±5.2 olup eğitim öncesine göre anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.001).


TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmalarda eğitimin etkisi net bir şekilde görülmekte olup transfüzyon güvenliğinin sağlanması ve reaksiyonların azaltılmasında ilgili sağlık personelinin farkındalığının arttırmasının önemi yadsınamaz. Ayrıca bu tür çalışmalarla sağlık çalışanlarında hemovijilans takibinde hangi süreçlerde aksama olduğunun tespit edilerek o konuya yönelik çalışmalar yapılması faydalı olacaktır.

6. 
Çocukluk Çağında Ekstrahepatik Portal Ven Obstruksiyonuna Hematolojik Bakış Açısı
Hematological Aspects of Extrahepatic Portal Vein Obstruction in Childhood
Neslihan Karakurt, Fatma Demirbaş, Gönül Çaltepe, Canan Albayrak, Ayhan Gazi Kalaycı
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.89106  Sayfalar 415 - 422
GİRİŞ ve AMAÇ: Ekstrahepatik portal ven obstrüksiyonu nadir ancak önemli bir portal hipertansion (PHT) nedenidir. Hastalar sitopeni veya kanama ile hematoloji kliniğine başvurabilirler. Bu çalışmanın amacı bu hastalardaki tecrübemizi aktarmak ve portal ven trombozunda (PVT) trombofili araştırmasının önemini vurgulamaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Haziran 2006 ve Ekim 2018 tarihleri arasında hastanemize başvuran ve ekstra hepatik portal ven anomalisi tanı alan çocuklar çalışmaya dahil edildi. Vasküler anomaliler trombus ve/ veya portal kavernom (PK) olarak ifade edildi. Bulgular retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR: Yaş ortalaması 4,6± 3,4 olan 12 hasta (K/E: 9/3) dahil edildi. Başvuruda en sık şikayet karın ağrısı ve gastrointestinal kanamaydı. Tanıda on hastada (%83) sitopeni vardı; sekizi (%67) anemik, beşi (%42) lökopenik ve dokuzu (%75) trombositopenikti. Görüntüleme yöntemleri ile on hastada trombus, on hastada PK tespit edildi. Beş hastanın umbilikal kataterizasyon hikayesi olup birinde ayrıca Factor V Leiden homozigot mutasyonu saptandı. Dört hastada ise PAI-1 heterozigot mutasyonu saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çocukluk çağında PVT nadir olup trombositopeni, splenomegali ve ösafagial varis kanaması ile prezente olabilir. Çocuklarda PVT trombositopeninin sık bir nedeni olmamasına rağmen klinisyenlerin yenidoğan döneminde umbilikal ven kataterizasyonuyla ilgili bilgi alması ve splenomegalisi olan hastalarda portal doppler USG değerlendirmesi önerilir. PAI-1 mutasyonları ile ilgili daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır.

7. 
Orta Anadolu bölgesinde tersiyer bir merkeze başvuran gebe hastalarda Sitomegalovirüs (CMV) tarama sonuçları
Cytomegalovirus (CMV) screening results in pregnant women admitted to a tertiary center in the middle Anatolia
Özgür Kan, Özgür Koçak
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.55631  Sayfalar 423 - 430
GİRİŞ ve AMAÇ: Anneden çocuğa geçen enfeksiyonların önemli bir nedeni olan insan sitomegalovirüs (CMV), etkilenen bebeklerde uzun dönemde ciddi sekellere yol açabilir ve yenidoğanlarda genetik olmayan konjenital işitme kaybının en yaygın nedenini oluşturmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde CMV prevalansının gelişmiş ülkelere oranla daha yüksek olduğu bilinmektedir ve seroprevalansın ülkeler, hatta bölgeler arasında dahi ciddi farklılık gösterdiği bildirilmektedir. Bu çalışmanın amacı, bir bölge referans hastanesine başvuran gebe kadınlarda CMV seroprevalansının değerlendirilmesi ve gebelik sırasında CMV taramasının etkinliğinin araştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2016 ile Eylül 2018 tarihleri arasında bir üniversite hastanesi gebe polikliniğine ayaktan başvuran toplam 3362 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Serolojik inceleme sonrasında aktif enfeksiyon olduğu düşünülen olgularda avidite testi uygulanmıştır. Bu test sonucu düşük avidite izlenen olgulara invaziv amniyosentez işlemi önerilmiştir ve alınan örnekler Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) metodu ile incelenmiştir.
BULGULAR: CMV immunglobulin (Ig) G ve Ig M seropozitiflik oranları sırasıyla 96.40% ve 1.75% olarak bulunmuştur. CMV enfeksiyonu düşünülen hastalardaki avidite test sonuçları incelendiğinde 10 (20.83%) olguda düşük avidite, 3 (6.25%) olguda ara düzeyde avidite ve 35 (72.91%) olguda yüksek avidite olduğu izlenmiştir. Düşük avidite saptanan 10 olguda yapılan PCR analiz sonucunda bu hastaların üçünde akut primer enfeksiyon bulguları gözlenmiştir. Doğum sonrası yapılan muayenelerde, bu yenidoğanların birinde konjenital CMV enfeksiyonu bulguları saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: CMV enfeksiyonunun tedavisinde kullanılan ajanların gerek maliyet, gerek terapötik etkinliği ile ilgili yeterli çalışma bulunmaması nedeniyle gebelikte rutin CMV taraması önerilmemektedir. Ancak özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki riskli gruplarda serolojik değerlendirme faydalı olabilir. Aşı ve anti-viral tedavi hakkında yapılacak sonraki geniş kapsamlı çalışmalar ile taramanın gerekliliği ve etkinliği hakkında daha fazla bilgi sahibi olunabilir.

8. 
Çorum ilinde hemşirelik öğrencilerinin kistik hidatik hakkındaki bilgi düzeyleri ve tutumları
Knowledge and attitudes of nursing students about cystic hydatid in Çorum Province
Gülay Yılmazel, Derya Yapar, Aysegul Taylan Ozkan
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.95826  Sayfalar 431 - 440
GİRİŞ ve AMAÇ: Kistik ekinokokkoz dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygın görülen, sağlık ve ekonomik açıdan yük getiren önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmanın amacı hemşirelik öğrencilerinin kistik ekinokokkoz hakkındaki bilgi düzeylerini ve tutumlarını belirlemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yöntemler: Kesitsel tipteki bu araştırma, Şubat-Mayıs 2016 tarihleri arasında Çorum ilinde yapıldı. Hitit Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu’nun hemşirelik bölümünde öğrenim gören gönüllü ve ulaşılabilen 364 öğrenci örneklem kapsamına alındı. Araştırmanın verileri, üç aşamalı bir anket formu ile toplandı. Anket formunun ilk aşaması tüm öğrencilere yönelik olup bu aşamada öğrencilerin sosyo-demografik özellikleri yer aldı. Anket formunun ikinci aşaması ise kistik ekinokokkoz hastalığını bildiğini belirten öğrencilere yönelik olup öğrencilerin kistik ekinokokkoz ile ilgili bilgi düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla hazırlandı. Öğrencilerin kistik ekinokokkoz ile ilgili tutumlarının incelenmesinde belirleyici olan “köpeğiniz var mı?” sorusu oldu. Araştırmanın verileri SPSS 17.0 paket programında değerlendirildi. Kategorik değişkenlerin analizinde Ki-kare testi kullanıldı. Bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki ilişki lojistik regresyon analizi ile belirlendi. P<0.05 değeri istatistiksel açıdan anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: Bulgular: Araştırmada öğrencilerin %75.5’i 18-21 yaş aralığında olup yaş ortalamaları 20.33±1.84 yıldır. Öğrencilerin %63.7’si kız ve %36.3’ü erkektir. Birinci sınıfta öğrenim görenlerin oranı %37.9, dördüncü sınıfta öğrenim görenlerin oranı %19.8’dir. “Kistik ekinokokkoz hastalığını biliyor musunuz” sorusuna “evet” yanıtını verenlerin oranı %28.3’dür. Kistik ekinokokkoz hastalığını bildiğini belirten öğrencilerden %72.8’i hastalığın karaciğeri etkilediğini, %97.1’i hastalığın gastrointestinal belirtilerinin olduğunu, %82.5’i hastalığın su ve besinlerle insanları enfekte ettiğini belirtmiştir. Öğrencilerin %72.9’u ekinokoklar için esas konak olarak köpeği göstermiştir. Araştırma grubunda köpeği olan öğrencilerin oranı %13.2 olup bu öğrenciler arasında köpeğinin yaşam alanlarında (evlerinde) bulunduğunu belirtenlerin oranı %27.1’dir. Hastalığın bilinmesi sınıflar arasında farklıdır, annesi çalışanlarda annesi ev hanımı olanlara göre anlamlı ölçüde yüksek bulunmuştur (p<0.05). Lojistik regresyon modeli sonuçlarına göre öğrencilerin kistik ekinokokkoz hastalığını bilmemesi birinci sınıf öğrencilerinde 4.2 kat, üçüncü sınıf öğrencilerinde 3.1 kat, annesi ev hanımı olanlarda 4.9 kat daha yüksekti (p<0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda öğrencilerin yaklaşık üçte birinin kistik ekinokokkoz hastalığını bildiği belirlenmiştir. Kistik ekinokokkozise yönelik öğrencilerin bilgi düzeylerinin düşük, hastalığın erken tanısına yönelik tutumlarının olumlu, hastalığın önlenmesi ve kontrol altına alınması açısından yaptıkları uygulamaların yetersiz olduğu belirlenmiştir. Çalışmamızdan elde edilen sonuçlar ışığında müfredat programları dışında da hemşire adaylarına belirli aralıklarla hastalıkla ilgili sürekli ve güçlendirilmiş davranış değiştirici sağlık eğitimlerinin verilmesi önerilebilir.

9. 
Ünye İlçesinde Ağustos 2017’de Meydana Gelen Norovirüs İlişkili Su Kaynaklı Bir Salgın Üzerinden Epidemiyolojik Yaklaşım, Kontrol Önlemleri, Zorluklar
Epidemiological Approach, Control Measures and Challenges of a Norovirus-Associated Waterborne Outbreak in Unye District in August 2017
Zeynep Özge Özgüler, Fehminaz Temel, Pınar Duman, Çağrı Emin Şahin
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.80106  Sayfalar 441 - 452
GİRİŞ ve AMAÇ: Ünye ilçesindeki hastanelere 20-23 Ağustos 2017 tarihleri arasında 1426 akut barsak enfeksiyonu (ABE) başvurusu olduğu saptanmıştır. İncelemenin amacı vaka sayısındaki artışın sebeplerini saptamak olası kaynakları kontrol altına almak ve salgının tekrarlanmaması için önlem almaktır. Çalışmanın bir diğer amacı da sahada karşılaşılan zorlukları ve salgına müdahalenin akışını ortaya koymaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İnceleme için yüz yüze anket uygulanmak istenmiş ancak bölgenin fındık toplama zamanı olması ve kurban bayramı tatili döneminin başlaması nedeni ile vakalara ulaşılamayacağı anlaşılmıştır. Yüz yüze veri toplama çalışması yapılamamış olup vaka tespiti için hastane kayıtları kullanılarak tanımlayıcı bir çalışma yapılmıştır.
Şüpheli vaka, ilçedeki hastanelere 20-23 Ağustos 2017 tarihlerdeki ABE ilişkili ICD-10; A09, R11 veya K52.8/9 tanı kodlarıyla başvuran kişidir. Otuz adet su örneğinin mikrobiyolojik, iki su örneğinin virolojik, yedi adet gaita örneğinin mikrobiyolojik, parazitolojik ve virolojik incelemeleri yapılmıştır.

BULGULAR: Ünye’deki hastanelerden 1092 şüpheli vaka tespiti yapılmıştır (ilçe nüfusu: 125722). En sık tanı kodu R11: bulantı ve kusmadır (%41). Hastaların %53’ü kadındır. Yaş ortalaması 28,0±18,5, ortanca değeri 25’tir (En küçük: 0-En büyük: 86). Epidemik eğri insandan insana bulaş ile uyumlu çoklu pik yapan dalgalı bir yapı göstermektedir. Belli bir mahallede kümelenme görülmemektedir, toplu yiyecek tüketimi maruziyeti olmamıştır. Çevre incelemesinde su depolarının mevzuata uygun olmadığı ve klor seviyelerinin yetersiz olduğu tespit edilmiştir. On adet su numunesinde Escherichia coli, iki numunede ise E. coli ve Clostridium perfringens birlikteliği tespit edilmiştir. Virolojik inceleme için gönderilen iki su örneğinde virüs tespit edilmemiştir. Altı adet gaita numunesinde Norovirüs tespit edilmiştir, bakteriyolojik ve parazitolojik inceleme sonuçlarında patojen tespiti veya üreme saptanmamıştır. Yapılan süper klorlama sonrasında vakalarda düşüş gözlemlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Suda kontaminasyon olduğunu gösteren mikrobiyolojik inceleme sonuçları, vaka sayılarının aniden yükselmiş ve ilçe geneline dağılmış olmaları ve klinik numune sonuçları, salgının norovirüs ilişkili su kaynaklı bir salgın olduğuna işaret etmiştir. Gastroenterit salgınlarını oluşmadan önlemek için klorlamaların düzenli yapılması, rutin su denetlemelerinde patojenlerin veya düşük klor seviyelerinin tespit edilmesi halinde, vaka sayılarında artış olmadan, kontaminasyonun nedeninin araştırılması, depolar ve şebekelerin incelenmesi ve tespit edilen sorunlar için düzeltme çalışmaları yapılması önerilmiştir.
Patojene özel, hızlı ve kanıta dayalı bir şekilde müdahale edilebilmesi amacıyla norovirüse yönelik incelemeler için bölgesel analiz merkezlerinin olması veya sahada uygulanabilecek taşınabilir tespit yöntemleri ihtiyacı olduğu düşünülmektedir. Halk sağlığı eylemi açısından ilçede genel hijyen eğitimleri, hastane hazırlıklılığı, süper klorlama gibi konularda kararlar alınmıştır.


10. 
Üçüncü basamak bir hastanede 2006-2016 yılları arasında kistik ekinokokkozis vakaları
Cystic echinococcosis cases in a tertiary hospital between 2006 and 2016
Arif Dogan Habiloglu, Duygu Mert, Niyazi Karaman, Guray Togral, Mustafa Ertek
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.99706  Sayfalar 453 - 460
GİRİŞ ve AMAÇ: Ekinokokkoz Echinococcus türlerinin neden olduğu zoonotik bir hastalıktır. Echinococcus granulosus hastalığın en sık etkenidir. Önemli oranda mortalite ve morbitideye neden olmaktadır.
Bu çalışmada hepatik ve ekstrahepatik tutulumu olan kist hidatik vakalarının klinik ve laboratuvar bulgularını karşılaştırarak serolojik, biyokimyasal ve rekürrens açısından anlamlı bir fark olup olmadığını tespit etmek amaçlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma retrospektif olarak planlandı. Toplam 82 hasta değerlendirildi. Hastalar, hepatik ve ekstrahepatik tutulumu olanlar olarak iki gruba ayrıldı. Hepatik tutulum 45 hastada, ekstrahepatik tutulum ise 37 hastada saptandı.
BULGULAR: Hepatik tutulumu olan grupta 20 erkek ve 25 kadın hasta vardı. Hastaların ortalama yaşı 47 idi. Laboratuvar tetkiklerinde; %25'inde lökositoz ve %4'ünde eozinofili belirlendi. Hastaların %44'ünde C-reaktif protein (CRP), %8'inde globulin fraksiyonu, %35'inde karaciğer fonksiyon testleri (KCFT) veya bilirubin değerlerinde artma saptandı. Hastaların %60'ında indirekt hemaglutinasyon antikor (IHA) testi pozitif bulundu. 20 hastada rekürrens saptandı.
Ekstrahepatik tutulumu olan grupta 14 erkek ve 20 kadın hasta vardı. Hastaların ortalama yaşı 48 idi. Laboratuvar tetkiklerinde; hastaların %16'sında lökositoz ve %5'inde eozinofili saptandı. Hastaların %16'sında CRP, %8'inde globulin fraksiyonu, %38'inde KCFT veya bilirubin artışı vardı. Hastaların %50'sinde IHA testi pozitif bulundu. 17 hastada rekürrens saptandı.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Karaciğer tutulumu olan grupta; lökositoz, CRP artışı, diabetes mellitus (DM) komorbiditesi, IHA test pozitifliği ve nüks gelişimi ekstrahepatik tutulumu olan gruba göre daha yüksek saptandı. Her iki grupta da globülin fraksiyonu, KCFT veya bilirubin artışı, eozinofili, cinsiyet dağılımı, yaş ortalaması ve altta yatan malignite yönünden sonuçlar benzer bulundu. Hepatik ve ekstrahepatik tutulumu olan hastalar arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı.

11. 
HIV ile enfekte olan obez bireylerde Sistatin- C
Cystatin-C in HIV-infected obese individuals
Dilek Yağcı Çağlayık, Hakkı Arıkan, Serpil Çeçen
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.43650  Sayfalar 461 - 468
GİRİŞ ve AMAÇ: Sistatin C böbrek fonksiyonlarını gösteren glomerular filtrasyon hızını (GFR) belirlemede kullanılan bir parametre olup, obezitede arttığı bilinmektedir. Bu çalışmada amacımız HIV ile enfekte olan obez bireylerde GFR hesaplamasında sistatin C’nin etkisini araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Enfeksiyon Hastalıkları HIV polikliniğine başvuran HIV enfekte hastalardan obez olanlar çalışmaya dahil edildi. Bireylerin düz bir zeminde çıplak ayakla ve sırtları duvara gelecek şekilde dururken boy uzunlukları ölçüldükten sonra bioimpedans cihazında (Tip-BC-418-MAIII, Tanita Body Composition Analyzer; Tanita, Tokyo, Japan) tüm vücut analizi yapılarak kilo, beden kitle indeksi (BMI), yağ yüzdesi, yağ ağırlığı ve yağsız ağırlıkları tespit edildi. Biyokimyasal verilerine retrospektif olarak ulaşılarak değerlendirme yapıldı. Sistatin C, kreatinin değerleri ölçülmüş olan hastaların CKD- EPİ GFR ( Chronic Kidney Disease Epidemiology Collaboration equation glomeular filtration rate), GFR cr (kreatinin-GFR), GFR cys (sistatin -GFR) ve GFR cre-cys (kombine-GFR) değerleri hesaplandı.
BULGULAR: Yağ yüzdesi fazlalığı %9.21’in üstünde olan HIV ile enfekte bireylerde ( n=5), sistatin C’nin; vücut ağırlığı ve total kolesterol ile orantılı olarak yüksek bir korelasyon ile arttığı saptanırken, GFR cre, GFR cys, GFR cre-cys artışı ile orantılı olarak azaldığı tespit edildi. Yağ yüzdesi fazlalığı %9.21 altında olan HIV ile enfekte bireylerde ( n=29) ise sistatin C’nin GFRcys ile orantılı olarak azaldığı tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: HIV ile enfekte ve yağ dokusu yüksek olan bireylerde vücut ağırlığı ile sistatin C arasındaki artışın daha yüksek korelasyon ile gösterilmesi, HIV enfeksiyonundan kaynaklanan inflamasyonun ve fazla yağ dokusunun sistatin C nin yükselmesine katkıda bulunmuş olabileceğini düşündürmüştür. Bu konuda daha geniş serilerde daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğu sonucuna varılmıştır.

DERLEME
12. 
Bruselloz düşünüyorum ama doğrulayamıyorum: Seronegatif Bruselloz
I think of Brucellosis but can not verify: Seronegative Brucellosis
Ahmet Sertçelik, Turan Buzgan
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.93609  Sayfalar 469 - 472
Bruselloz, Ortadoğu ve Akdeniz ülkeleri başta olmak üzere dünyada yaygın olarak görülen zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır. Ülkemiz de bruselloz açısından endemik bir bölgede yer almaktadır. Alınan tedbirlerle yıllar içinde insidansta azalma olmakla birlikte, hastalığın halk sağlığını ilgilendiren boyutu devam etmektedir. Hastalıklı hayvanlardan ışıl işlem uygulanmadan elde edilen süt ürünlerinin tüketimi en yaygın bulaşma kaynağıdır. Hastalığın klinik görünümü oldukça değişken olup, asemptomatik klinikten ölüme yol açabilecek ciddi komplikasyonlara varıncaya kadar çok geniş ve farklı bir klinik yelpazede karşımıza çıkabilmektedir. Tanı birçok enfeksiyon hastalığında olduğu gibi, klinik görünüm yanında laboratuvar tanıya dayanmaktadır. Serolojik laboratuvar testleri kültür ve moleküler testler yanında, tanı amacıyla hala en yaygın kullanılan metotlardır. Tanı amaçlı olarak pratikte sık kullanılan serolojik testlerden brusella tüp aglütinasyon testi, bazı özel durumlarda hatalı bir şekilde negatif serolojik sonuç verebilmektedir. Seronegatifliğe neden olan Brucella canis enfeksiyonu, prozon hadisesi, blokan antikor varlığı, agamaglobulinemi, henüz antikor üretiminin yeterli olmadığı hastalığın akut başlangıç dönemi göz önüne alınarak; kültür, moleküler yöntemler, özgül antijen kullanımı, Coombs' antiserumu kullanımı, dilüsyon miktarının arttırılması gibi uygun müdahalelerle tanıya gidilmesi yanlış serolojik değerlendirmelerin önlenmesi için olması gereken yaklaşımlardır. Ülkemizde Tarım ve Orman Bakanlığınca yürütülen çiftlik hayvanlarında brusellozun eradikasyonu çalışmaları ile vaka sayıları daha da azaldığında, hastalığın meslek hastalığı karakterinin ön plana geçmesi ve Brucella canis ağırlığının göreceli olarak artması da beklenen bir husustur. Bu sebeple klinik olarak brusellozdan şüphelenilen vakalarda tanı testlerinin uygun kullanımı ve ayrıntılara dikkat edilmesi, hatalı tanılardan uzaklaşılması, zaman ve tetkik israfının önlenmesi ve erken tanı konması için dikkatli olunması oldukça önemlidir. Bu derlemede bruselloz hastalığında görülen seronegatiflik nedenleri ve bu nedenlere yönelik olarak, tanı açısından dikkate alınması ve yapılması gereken hususlar ele alınmıştır.

13. 
Onkolojik İlaç Geliştirilmesinde Yeni Nesil Dizileme Teknolojisine Dayalı Farmasötik Uygulamalar
Pharmaceutical Applications Based on Next Generation Sequencing Technology in Oncologic Drug Development
Sevcan Yangın, Ümmügülsüm Tanman Zıplar, Demet Cansaran-Duman
doi: 10.5505/TurkHijyen.2019.33576  Sayfalar 473 - 486
Kanser hastalığının tedavisine etkin çözüm bulmak için uluslararası işbirlikli birçok araştırma yapılmaktadır ve bu devam eden çalışmalardan birçok umut veren sonuçlar elde edilmiştir. Kanser hastalığının tedavisine henüz etkin bir çözüm bulunamamıştır ancak araştırmacıların yeni yöntemler geliştirme çabası devam etmektedir ve elde edilen araştırma sonuçlarına ait bulguları içeren çalışmalar yayınlanmaya devam etmektedir. Bu kapsamda kanser hastalığının tedavisi üzerine odaklanan çalışmalarda, ileri teknolojilerin kullanımı sonrası elde edilen bulgular kişiselleştirilmiş tıp alanında ve klinik uygulamalarda kullanılmaya başlanmıştır.
Günümüzde genom dizilemeleri ile genoma dair bilgilerin elde edilmesini sağlayan yeni nesil dizileme teknolojileri, kanser araştırmalarında kullanılan en gelişmiş teknolojilerden biridir. Yeni nesil dizileme teknolojisi hem genleri inceler hem de bazı mutasyonların tespit edilmesini sağlar. Yeni Nesil Dizileme teknolojisi bilinmeyen dizi varyasyonlarını kısa zamanda ve daha kolaylıkla belirlenmesini sağlar böylece klinisyenlerin kanser oluşum, ilerleme ve metastaz mekanizmalarını daha iyi anlamalarını mümkün kılar. Bu derlemede tümör belirteci belirlenmesi, farmakogenomik, hedefe yönelik tedavi, hassas tıp, aşı ile tedavi, biyofarmasötikler, polifarmokoloji, toksigonostik ve farmakoepidemiyoloji gibi alanları da içeren farmasötik uygulamalarda, yeni nesil dizileme teknolojisinin kullanılabilirliği hakkında bilgi sağlanmaya çalışılmıştır.

LookUs & Online Makale
w