ISSN: 0377-9777 / e-ISSN: 1308-2523
Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi - Turk Hij Den Biyol Derg: 80 (4)
Cilt: 80  Sayı: 4 - 2023
TÜM DERGİ
1. 
THDBD 2023-4 Cilt 80 Tüm Dergi
TBHEB 2023-4 Vol 80 Full Printed Journal
Utku ERCÖMERT
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.97572  Sayfalar 428 - 531
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
2. 
Leishmania soyunun ITS1 genine dayalı filogenetik analiz: In-silico teknikleri kullanılarak meta-analiz
Phylogenetic analysis based on ITS1 gene of Leishmania lineage: Meta-analysis using in-silico techniques
Dilek GÜLDEMİR, Banuçicek YÜCESAN
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.90083  Sayfalar 429 - 444
GİRİŞ ve AMAÇ: Leishmaniasis, 20’den fazla Leishmania türü tarafından oluşturulan paraziter bir hastalıktır. Bu hastalık vektörler tarafından yayılmaktadır. Birçok araştırmacı, Leishmania’nın memelilere Phlebotomus ve Lutzomyia cinsi tatarcık sinekleri tarafından yayıldığı konusunda hemfikirdir. Leishmaniasis, halen Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından en çok ihmal edilen hastalıklardan biri olarak kabul edilmektedir. Yaklaşık 100 endemik ülkeden yılda tahmini 0.7-1 milyon yeni leishmaniasis vakası bildirilmektedir. İnsanlardaki leishmaniasis türleri, Leishmaniasis’in visseral (VL), kutanöz (CL), mukokutanöz (MCL), diffüz kutanöz (DCL) ve post kala-azar dermal (PKDL) formlarıdır. Bu çalışmanın amacı, in-silico teknikler kullanılarak Leishmania kökeninin ITS1 gen bölgesine dayalı filogenetik analizini gerçekleştirmektir. Bu yolla, küresel düzeyde vertikal ve horizontal yayılımın meta-analizi ile anlık bir görüntü almak da amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma ile 15.05.2019 tarihine kadar National Center for Biotechnology Information, USA, (NCBI) GenBank verileri ile sunulan Leishmania ITS1 bölge sekansları alınarak in-silico tekniklerle analiz edilmiştir. NCBI veritabanında Leishmania ITS1 bölgesi için 914 dizi elde edildi. Tüm sekanslar incelenmiş ve konsensüs sekansına göre haritalanan bu suşlardan ekle-sil (indel) problemi olmayan sekanslar seçilmiştir. İncelenen ve alt dalları çıkarılarak 65 suş elde edilen formlar ile filogenetik ağacın oluşturulmasına karar verilmiştir.
BULGULAR: Bu çalışmada elde edilen filogenetik ağaç, Leishmania suşlarının ITS1 bölgesine göre altı kolda kümelendiğini göstermiştir. Burada filogenetik bir ağaç çizilerek suşlar arasındaki genetik ilişkiler sonucunda elde edilen bu altı kuşak ve ötesine ait moleküler epidemiyolojik ve demografik veriler özetlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak Leishmaniasis, gelişmekte olan birçok ülkede görülebilen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmada in-silico yöntemi kullanılarak incelenen suşlar 1984-2018 yılları arasında dünyanın farklı coğrafyalarından izole edilmiştir. Bu suşlar arasındaki filogenetik ilişkiler, kökenlerin yıllara göre sadece dikey yayılımını değil, aynı zamanda coğrafi olarak yatay yayılımı da göstermektedir. Bu türler farklı konak ve doku tiplerinden elde edilmiştir. Böylece Leishmania suşlarının konak-vektör-rezervuar zincirindeki ilişkileri açıklanmaktadır. Bu nedenle, faktörler ve bunların yayılımı üzerine bu çalışma gibi çok sayıda meta-analiz çalışmasına ihtiyaç olduğu açıktır.

3. 
N-asetil sistein, zamana ve doza bağlı kullanım ile endometriyotik hücrelerde migrasyon kapasitesini azaltır ve endoplazmik retikulum stresini artırır
N-acetyl cysteine decreases migratory capacity and increases endoplasmic reticulum stress in endometriotic cells with time and dose-dependent use
Elif KARAKOÇ
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.81073  Sayfalar 445 - 454
GİRİŞ ve AMAÇ: Endometriyozis üreme çağındaki kadınları etkileyen ve kısırlık ve pelvik ağrı ile bağlantılı kronik bir hastalıktır. Hastalık için henüz iyileştirici bir tedavi olmayıp, sadece laparoskopi yapılmakta, anti-inflamatuar ilaçlar ve analjezik ilaçlar verilmektedir. Bir antioksidan olan N-asetilsistein (NAC), glutatyonu (GSH) geri kazandırır. N-asetilsistein, az sayıda çalışmada hem in vivo hem de in vitro endometriyozisi tedavi etmek için kullanılmıştır. In vivo ve in vitro çalışmalar, NAC’nin inflamasyonu ve ektopik endometriyal gelişimi azalttığını göstermiştir. Bu çalışmada, NAC’nin IC50 seviyesini kullanarak endometriyotik hücrelerin proliferatif kapasitesinin yanı sıra migrasyon davranışını da azaltmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: HESC ve 12Z insan endometriyal ve endometriyotik stromal hücre hatları, üreticinin talimatlarına göre üretildi. Hücresel empedansı belirlemek için xCELLigence (RTCA) cihazında empedans ölçümleri yapıldı. Hücrelere 10-6-10-12 M arasındaki dozlarda N-asetil sistein uygulandı ve NAC için IC50 hesaplandı. Hücreler IC50 NAC ile muamele edildi ve yara iyileşmesi 0, 24 ve 48. saatlerde analiz edildi. GRP78, ER işaretleyici ve tubuline özgü immünofloresan işaretlemeler yapıldı. Her örnek için düzeltilmiş toplam hücre floresansı (CTCF) hesaplandı. İstatistiksel analiz için GraphPad Prism 8 programı kullanıldı. Shapiro-Wilk testi, Mann-Whitney U testi, Kruskal-Wallis testi ve posthoc Dunn testleri yapıldı.
BULGULAR: 12Z hücrelerinin çoğalması 10-6-10-12 M NAC ile azalırken HESC hücrelerinin çoğalması etkilenmedi. 12Z hücreleri için IC50, 3.87 x 10-9 M olarak belirlendi. NAC ile tedavi edilen 12Z hücrelerinin yara aralığı genişliği, migrasyon testinin 48. saatinde kontrolünkinden önemli ölçüde daha genişti. N-asetil sistein ile muamele edilmiş 12Z hücrelerinde, artan ER-işaretleyici ve GRP78 immünofloresan işaretleme gözlendi, ancak tübülin işaretlenmesi azaldı. N-asetil sistein, HESC hücrelerinde bu proteinler için immünofloresan işaretlenmesini önemli ölçüde değiştirmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Endometriyozis, öncelikle üreme çağında olan kadınları etkileyen ve kısırlıkla bağlantılı ciddi, süreğen bir hastalıktır. Bu nedenle, NAC’nin zaman-doz ve empedansa bağlı şekilde uygulanmasının, endometriyotik hücrelerin çoğalma ve göç etme kapasitesini azaltmaya, tubulin proteininin ekspresyonunu düşürmeye, ER stresini arttırmaya ve sonuç olarak şaperon proteinlerinin seviyesini yükseltmeye yardımcı olduğunu gösterdik. N-asetil sisteinin endometriyozis tedavisinde olası bir iyileştirici veya destekleyici ilaç olabileceğini söyleyebiliriz.

4. 
Çorum ili hemodiyaliz hastalarında influenza ve pnömokok aşılarına yaklaşım
Approach to influenza and pneumococcal vaccines in hemodialysis patients in Çorum province
Yasemin ARI YILMAZ, Nihal AYDEMİR, Hüseyin KAYADİBİ, Hilal BOYACI, Burak YILMAZ, Ayşe YILMAZ
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.40222  Sayfalar 455 - 462
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmada diyalize giren hastaların influenza ve pnömokok aşılarına bakış açılarının saptanması ve aşılanma oranlarının belirlenmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya, diyaliz programında olan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 128 hasta dâhil edildi. Eğitim düzeyi, aşılamalar hakkındaki bilgileri, aşı yaptırmak istemeyenlerin nedenleri, aşıların doktorları tarafından önerilip önerilmediği, hastalığa bakış açıları, daha önce pnömoni ya da influenza nedeni ile hastane yatışlarının olup olmadığı sorgulandı. Verilerin analizi için IBM SPSS 23.0 paket programı kullanıldı. Nominal 75 veriler sayı ve yüzde şeklinde verilerek bunların karşılaştırılması için ki-kare testi veya Fisher-exact test kullanıldı. 0.05’ten küçük P değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: Hastaların yaş ortancası 54 (39-67) yıl olup, yaş dağılımı 20-90 yıl arasında idi. Hastaların 51 (%39,8)’i kadın, 77 (%60,2)’si erkek idi. 128 hastalanın 58’i influenza, 16’sı pnömokok aşısı ile aşılanmıştı. İnfluenza aşısı için 80 kişiye doktor önerisi olduğu halde her yıl düzenli influenza aşısı yaptıran 25 kişiydi. Hangi yılın aşısını yaptırdığına dikkat eden sadece 14 kişiydi. Hastaların 92’si daha önce gripal enfeksiyon geçirmiş, yedi hasta da hastanede yatarak tedavi almıştı. Hastaların %28,9’unun hastalığı önemsemediği ve kolayca iyileşeceğini düşündüğünden aşıdan kaçındığı öğrenildi. Pnömokok aşısı için ise sadece 37 hastaya pnömokok aşısı önerildiği ve 14 kişinin bir kez, iki kişinin de iki kez pnömokok aşısı yaptırmış olduğu görüldü. Hastalardan 13 kişi pnömoni geçirmiş ancak hastane yatışı olmadan hastalığı atlatabilmişti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kronik böbrek yetmezliği olan hastalardaki influenza ve pnömokok aşılamaları; hedeflenen düzeyin altındadır. Hastaların aşılanma oranlarını yükseltmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

5. 
Trombosit kütle indeksi – enfeksiyöz mononükleoz için ön tanı aracı
Platelet mass index – a pre-diagnostic tool for infectious mononucleosis
Yasemin ARDIÇOĞLU AKIŞIN, Gökçe Su TAŞTAN, Nejat AKAR, Mustafa TURAN
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.22309  Sayfalar 463 - 468
GİRİŞ ve AMAÇ: İnsan Herpesvirüs ailesinin bir üyesi olan Epstein-Barr virüs (EBV) başta lenfositler olmak üzere farenks ve parotis kanalının epitel hücrelerinde çoğalmaktadır. Tükürük yoluyla yayılan enfeksiyonun kuluçka süresi dört ile sekiz haftadır. Enfeksiyöz mononükleoz (EM), özellikle ergenlerde ve çocuklarda yaygın olan EBV’nin neden olduğu bir hastalıktır. EM’nin tipik özellikleri arasında ateş, farenjit, adenopati, halsizlik ve atipik lenfositoz bulunmakta ve splenomegali, hepatomegali, sarılık ve dalak rüptürü meydana gelebilmektedir. Trombosit kütle indeksi (TKİ), trombosit işlevselliği ile ilişkilidir ve trombositlerin inflamasyon kaskadına etkisi konusunda bilgi verebilmektedir. Bu çalışma, EM ön tanısında TKİ’nin rolünü incelemek amacıyla planlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 2010-2019 yılları arasında EBV antikor testi yapılan 274 hasta dahil edilmiştir. EBV antikoru pozitif grubun TKİ değerleri EBV antikoru negatif olan grup ve kontrol grubu ile karşılaştırılmıştır.
BULGULAR: EBV pozitif grubun, EBV negatif ve kontrol grubuna göre daha düşük TKİ değerlerine sahip olduğu saptanmıştır.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Tam kan sayımı değerlendirilirken TKİ kolayca hesaplanabilmektedir. Elde edilen veriler klinik olarak EM şüphesi olduğunda ön tanı aracı olarak TKİ’nin yol gösterici olabileceğini düşündürmektedir.

6. 
Ön saftaki hemşirelerin bakış açısından COVID-19 yönetimindeki zorluklar
Challenges in the management of COVID-19 from front-line nurses’ perspective
Keziban AVCI, Gülfigar GÜLKAYA
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.29000  Sayfalar 469 - 482
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, COVID-19 hastalarına bakım veren hemşirelerin karşılaştığı zorlukları incelemektir. Sonuçların politika yapıcılara sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesine yönelik öneri ve destek sağlayabileceği öngörülmüştür.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan odak grup görüşmesi yöntemi kullanılmıştır. Katılımcılar, görüşmeye katılmayı kabul eden ve Ankara’daki bir eğitim ve araştırma hastanesinde aktif olarak COVID-19 ünitesinde çalışan 12 hemşireden oluşmaktadır. Çalışmada her biri yaklaşık bir saat süren 2 odak grup görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Görüşme Haziran 2020’de çevrimiçi bir toplantı programı kullanılarak yapılmıştır ve elde edilen nitel veriler kaydedilmiştir. Kaydedilen görüşmeler yazıya aktarılmış ve yorumlanmıştır. Odak grup görüşmelerinden elde edilen veriler konu ve kavrama göre gruplandırılmış ve katılımcıların ifadeleri bu gruplamalara sayısal olarak atanmıştır. Nitel verilerin analizinde altı tema ortaya çıkmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya katılan hemşirelerin %16 (n: 2)’sı erkek, %84 (n: 10)’ü kadındır. Hemşirelerin yaş ortalaması 32±8.7 olarak saptanmıştır. Bu çalışmada; bilgi kaynakları, azaltma önlemleri, sağlıklı çalışma ortamı, tedavi ve bakım sürecinde yaşanan zorluklar, tedavi ve bakım sürecinde yaşanan duygular ve kişisel koruyucu ekipman olmak üzere 6 tema belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: COVID-19’un hızlı yayılması sağlık sistemlerini zorlamıştır. Kritik hasta sayısındaki artışlar için ventilatör ve yoğun bakım ünitesi yataklarındaki potansiyel yetersizlik Türkiye açısından iyi tanımlanmış ve gerekli tedbirler hızla hayata geçirilmiştir. Ancak yeterli işgücü olmadığı sürece cihaz-donanım ya da alt yapı olanakları sağlık hizmetleri gibi emek yoğun sektörlerde işe yaramayacaktır. Bu krizle baş edebilmek için sağlık insan kaynağının sayısal yeterliliğinin sağlanması yanında enfekte hastaya bakım yeteneğinin de en üst düzeye çıkartılması sürecin başarısı için gereklidir. Aynı zamanda; hasta ve taşıyıcı olma endişesi, sosyal izolasyon, evden uzak kalma gibi stresörler ve karşılaşılan etik ikilemler sağlık çalışanları açısından zorlayıcı faktörlerdir. Bu kapsamda sağlık çalışanlarının yaşadıkları bu zor sürecin farkında olmak ve onları desteklemek önemlidir.

7. 
Mikrobiyoloji laboratuvarlarında kullanılan biyogüvenlik kabinlerinin performans yeterlilik testlerine göre değerlendirilmesi
Evaluation of biosafety cabinets used in microbiology laboratories according to performance qualification tests
Edibe Nurzen NAMLI BOZKURT, Azer Sibel ÖZNUR
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.94220  Sayfalar 483 - 490
GİRİŞ ve AMAÇ: Biyogüvenlik kabini; personel, çevre ve ürün korumasını sağlamak amacıyla mikrobiyoloji laboratuvarlarında kullanılan önemli cihazlardan biridir. Bu sebeple hem kurulum aşamasında hem de rutin olarak performans yeterlilik testlerinin yapılması gerekmektedir. Ülkemizde bu amaçla kurulan muayene kuruluşları mevcuttur. Bu çalışmada T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Halk Sağlığı Referans Laboratuvarları Dairesi Başkanlığı bünyesinde TS EN ISO/IEC 17020 akreditasyonuna sahip Sterilite Kontrol Laboratuvarı (Akreditasyona sahip -Muayene kuruluşu) tarafından son üç yıllık veriler incelenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada 2019-2021 yılları arasında teste tabi tutulan biyogüvenlik kabinleri; TS EN ISO 12469 “Mikrobiyolojik Güvenlik Kabinleri ile ilgili performans özellikleri ve Sınıflandırması ve Doğrulaması” ve ANSI/NSF-49 “Biyogüvenlik Kabini Dizayn, Üretim, Performans ve Alan Sertifikalandırması” standartları baz alınarak muayeneleri yapılan biyogüvenlik kabinlerindeki uygunsuzluklar araştırılmıştır. Bu standartlar kapsamında ana filtreda kaçak, egzoz filtrede kaçak, içeri hava akış hızı, aşağı hava akış hızı ölçümü, hava akış yönü ve görselleştirmesi testleri uygulanmıştır. Bu esnada kabinlerin ön incelemesi de yapılmıştır.
BULGULAR: Ana filtrede kaçak oranı %22,9 ve egzos filtresinde kaçak oranı %23,6. Hava akış hızları ile akış görselleştirme testlerinden kaynaklana uygunsuzluk oranlarının içeri hava akış hızı için %19,1, aşağı hava akış hızı için %15,3 ve akış görselleştirme testleri için ise %19,1 olarak bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: En sık gözlemlenen uygunsuzluğun filtrelerde meydana gelen kaçak olduğu görülmüştür. Ayrıca kullanıcılarda filtre sertifikasının bulunmadığı tespit edilmiştir. Ön incelemede akış engellendiğinde görsel ve işitsel alarm vermeyen kabinlerin de bulunduğu belirlenmiştir. Mikrobiyoloji laboratuvarlarında sağlıklı çalışma ortamının sağlanması ana amaçlardan biri olması sebebiyle çalışan sağlığı hususunda biyogüvenlik kabinlerinin performans yeterlilik testlerinin belirli zaman aralıklarında yaptırılmasının önemli olduğu kanaatindeyiz.

8. 
Çeşitli esansiyel yağların klinik Staphylococcus aureus izolatlarında biofilm canlılığına in vitro etkileri, antibakteriyal ve anti-biofilm aktiviteleri
In vitro effects of various essential oils on biofilm viability; their antibacterial and antibiofilm activities against clinical Staphylococcus aureus isolates
Sezin ÜNLÜ, Aylin ÜSKÜDAR GÜÇLÜ, Hasan Cenk MİRZA, Aylin ALTAY KOÇAK, Ahmet BAŞUSTAOĞLU
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.46504  Sayfalar 491 - 502
GİRİŞ ve AMAÇ: Antimikrobiyal direnç yüksek mortalite ve morbidite ile ilişkili bir halk sağlığı sorunudur. Yeni antibiyotikler de patojenik bakteriler için antibiyotik direnciyle mücadelede yeterli olmadığından doğal ürünlere olan ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Staphylococcus aureus (S. aureus), toplum kaynaklı ve sağlık hizmeti ilişkili enfeksiyonlardan sorumlu önemli bir insan patojenidir. Bu çalışma Origanum onites, Lavandula stoechas, Salvia officinalis and Thymus vulgaris esansiyel yağlarının (EO) yara, biyopsi ve apse örneklerinden izole edilen klinik S. aureus izolatlarındaki antibakteriyel ve anti-adeziv aktivitesini ve biyofilm canlılığına olan etkisini in vitro olarak belirlemeyi amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: EO’ların antibakteriyel aktiviteleri, minimum inhibitör ve bakterisidal konsantrasyonlarını (sırasıyla MİK ve MBK) belirlemek üzere sıvı mikrodilüsyon yöntemi, 71 klinik S. aureus izolatı üzerinde değerlendirilmiştir. Biyofilm oluşturan izolatlar tespit edilmiştir ve EO’ların biyofilm oluşumunu doza bağlı olarak önleme yeteneği hesaplanmıştır. Minimum biyofilm inhibitör ve eradikasyon konsantrasyonları (sırasıyla MBİK ve MBEK) ve EO’ların alt inhibitör dozlarındaki canlı bakteri sayısı BioTimer-Assay (BTA) ile hesaplanmıştır.
BULGULAR: Test edilen izolatların tümünün, Thymus vulgaris ve Origanum onites’e karşı, MİK değerleri 0.039’dan küçük ve 0.625 µl/ml arasında değişmektedir, yüksek hassasiyet gösterdiği tespit edilmiştir. Salvia officinalis için en büyük MİK değeri 5 µl/ml olarak belirlenirken, Lavandula stoechas için bu değer 10 µl/ml’den büyük olarak hesaplanmıştır. Test edilen her yağın, biyofilm oluşumunu önemli bir oranda önlemediği belirlenmiştir.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Origanum onites ve Thymus vulgaris’in EO’ları metisiline dirençli suşlar da dahil olmak üzere klinik S. aureus izolatlarına karşı bakterisidal etki göstermiştir ve bu da söz konusu esansiyel yağların çok ilaca dirençli patojenlerle başetmek için umut verici bir aday olabileceğini göstermiştir. Ayrıca, Lavandula stoechas ve Salvia officinalis’in alt inhibitör dozlarında uygulanan dozlar azaldıkça biyofilmdeki canlı bakteri sayısının arttığı tespit edilmiştir.

9. 
ABCA1 taşıyıcı protein ile yapılan araştırmaların bibliyometrik analizi
Bibliometric analysis of studies with ABCA1 carrier protein
Efsun Şerife ANTMEN
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.26928  Sayfalar 503 - 512
GİRİŞ ve AMAÇ: Kardiyavasküler hastalıklar ve kanser gibi günümüzde oldukça önemli ve sayısı gün geçtikçe artan hastalıklarda Adenozin trifosfat bağlayıcı kaset (ABC) taşıyıcı proteinler ailesinden ABCA1’in rolü de oldukça büyüktür. ABCA1, hücrelerden fazla kolesterolün dışarı atılması ve enflamasyonun baskılanması yoluyla kardiyovasküler hastalıktan koruyan bütünleşik bir hücre zarı proteinidir. Ayrıca kanser hücrelerinin gelişimini kolesterol metabolizmasında görülen anormalliklerin de desteklediği bilinmektedir. Bu durum ABCA1’in kanserde de etkin olduğunu gösterir. ABCA1 ile ilgili pek çok çalışma yapılmış olmasına rağmen konu ile ilgili literatürde kapsamlı bir bibliyometrik çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada ABCA1 ile ilgili yayınlanan bilimsel makaleleri inceleyerek konunun değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: ABCA1 konusunda 1975-2022 yılları arasında yayımlanmış çalışmalar Web of Science (WoS) veri tabanından taranmış, bibliyometrik yöntemler kullanılarak analiz edilmiştir. Ayrıca bibliyometrik analiz yapmak ve elde edilen metaverileri görselleştirmek için VOSviewer programı kullanılmıştır.
BULGULAR: ABCA1 ile ilgili çalışmalar 1993 yılında başlamış, 2000 yılından sonra artış göstermiştir. Makalelerin %99,2 (n=5694)’sinde kullanılan dil İngilizcedir. ABCA1 ile ilgili en fazla çalışma Biyokimya ve Moleküler Biyoloji alanında (n=1708, %29,4) yapılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri (n=2029, %35,3), Çin (n= 1198, %20,9), Kanada (n=517, %9,0) ve Japonya (n=514, %9,0) 500’den fazla makalenin yayınlandığı ülkeler olarak sıralanmıştır. Türkiye ise 32 makale ile 29. sırada yer almıştır. Makalelerin 427 tanesi en az 100 kez atıf almıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: ABCA1 konusunda yaptığımız bu kapsamlı bibliyometrik çalışmada 5743 makale ile ilgili bir özet bilgisi sunuldu. Bu makale ABCA1 konusunda yapılan araştırmaların değerlendirilmesinde literatüre katkı sağlamanın yanı sıra yapılacak araştırmalara yön verilebilmesi veya araştırmaların ilerletilebilmesi için bir kaynak olarak gösterilebilir.

10. 
Repeat breeder ineklerde genital kanal bakteriyolojisi ve antibiyotik direnç profilleri
Genital tract bacteriology and antibiotic resistance profiles in repeat breeder cows
Elçin GÜNAYDIN, Gülsen GONCAGÜL, Pınar MURSALOĞLU KAYNAR
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.44270  Sayfalar 513 - 522
GİRİŞ ve AMAÇ: İneklerde görülen reprodüktif sistem bozukluklardan biri olan ve gerçek kızgınlık ile üç veya daha fazla sayıda çiftleşmeyle gebe kalamama durumu olarak tanımlan repeat breeder, üreme verimliliğinin azalması ve beraberinde süt üretiminin azalmasıyla tüm dünyada ciddi ekonomik kayıplara neden olan bir yetiştiricilik problemidir. Bu çalışmanın amacı, herhangi bir genital sistem enfeksiyonuna dair klinik belirti göstermeyen repeat breeder, ineklerde konvansiyonel kültürel yöntemle genital kanalda aerobik üreme gösteren mikroflorayı belirlemek ve baskın bakteri gruplarında antibiyotik direnç profillerini tespit etmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma materyalini dört ila dokuz yaş aralığında Holstein ırkı 32 repeat breeder (üç ve üstü tohumlama) inek içermektedir. İneklerin vajinalarından steril sürüntü örnekleri toplandı. Toplanan sürüntü örnekleri, Fluid Thioglycollate Medium bulunan tüpler içerisine alınarak soğuk zincir şartlarında laboratuvara ulaştırıldı. Bakteriyolojik muayene için örnekler 37 °C’de 24 saat inkübe edildi. İnkübasyon bitiminden sonra EMB agar ve kanlı agar besiyerinde gelişen kolonilerin izolasyonu ve identifikasyonu yapıldı.
BULGULAR: Bakteri kolonilerinin izolasyonu ve identifikasyonu sonucunda Protobacteria ağırlıklı olmak üzere Firmicutes ve Actinobacteria filumlarından 14 tür bakteri izole edildi. İzole edilen bakteri türleri arasında Escherichia coli (%21,4), Stenotrophomonas maltophilia (%14,3), Staphylococcus haemolyticus (%11,9), Staphylococcus sciuri (%7,1) Corynebacterium psuedodiphteriticum (%7,1) ve Corynebacterium bovis (%4,8) bulundu. İzole edilen bakterilerden bazıları repeat breeder ineklerde subklinik endometrit yönlü infertilite nedeni olarak görüldü. Baskın bakteri gruplarına ve infertilite nedeni olan bakterilere karşı sekiz antibiyotiğin duyarlılığı antibiyogramla incelendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Repeat breeder olarak belirlenen ineklerden alınan örneklerde Actinobacter filumunda yer alan C. bovis ve C. psuedodiphteriticum, Firmicutes filumundan S. sciuri ve S. haemolyticus izolasyonunun en az Protobacteria filumundan E. coli kadar önem arz ettiği sonucuna varıldı. Vajinal mikrobiyomda dominant etken E. coli’ye karşı seftiofur’un %100 etki gösterdiği belirlendi.

DERLEME
11. 
Yapay zekâ sohbet robotu ChatGPT’nin sağlık yönetiminde potansiyel işlevleri: Kapsam incelemesi
Potential functions of artificial intelligence chatbot ChatGPT in health management: Scoping review
Mustafa Said YILDIZ, Ayfer ALPER
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.78370  Sayfalar 523 - 530
Chatbot’lar, insanlarla diyalog için yapay zeka (AI) ve doğal dil işleme (NLP) tekniği kullanarak insan konuşmasını simüle eden bilgisayar programlarıdır. COVID-19’un izlemesi, sürveyansı, uzaktan teşhisi ve bilgi sağlanması gibi çeşitli alanlarında faydalı sonuçlarının görülmesi sonrasında sohbet robotları sağlık maksatlı olarak daha sık kullanılmaya başlandı. Prototip olarak 30 Kasım 2022’de kullanıma sunulan bir yapay zeka sohbet robotu olan ChatGPT, birçok bilgi alanında ayrıntılı ve açıklayıcı yanıtlarıyla dikkatleri üzerine çekti. ChatGPT’nin pek çok farklı alanlardaki kullanımlarına ilişkin denemeler ve uygulamalar 2023’ün ilk çeyreğinde trend bir konu haline gelmiş, çalışmalar ChatGPT-4’ün açıklandığı 14 Mart 2023’de daha da yoğunlaşmıştır. Bu derelemede, sağlık, sağlık yönetimi ve politika alanlarında ChatGPT kullanımını değerlendiren çalışmalar incelenmiştir. Yapay zeka ve sohbet robotlarının kullanımı sağlık hizmetlerinde yeni bir konu olmasa da, ChatGPT’nin güvenilirliği, geniş kapsamı, çok dilliliği ve büyük ölçüde ücretsiz olması onu farklı kılmıştır. Hasta güvenliği, veri mahremiyeti, gizlilik gibi pek çok konuda kaygılar bulunmakla beraber ChatGPT’nin sağlık yönetimi, politikası, halk sağlığı ve sağlığın teşviki gibi pek çok alanda katkı sunduğu görülmüştür. ChatGPT’nin üçüncü sürümü için yapılan çalışmalar, ChatGPT’nin karar destek sistemleri, yönetim araçları ve halk sağlığı aracıları gibi çeşitli mekanizmalar için kullanıldığını göstermiştir. ChatGPT kullanımının ilk aşamasında kısa sürede yapılan araştırma bulguları, yeni kurulan chatbot’un sağlamlığı ve doğruluğu ile dijital sağlık okuryazarlığının artmasına da yardımcı olacağını göstermektedir. ChatGPT ayrıca diğer sohbet robotlarının odaklandığı psikiyatrik ve psikolojik destek için umut verici bir potansiyele sahiptir. ChatGPT’nin klinik ve hastaneden ulusal ve uluslararası düzeye kadar veri analizi ve tahmin gerektiren sağlık yönetimi ve politika araştırmaları alanında sağlık yönetimi ve politika araştırmalarına da katkıda bulunması beklenmektedir.

LookUs & Online Makale
w